'Uluslararasý Adalet Divaný' denilen ve kararlarýnýn güçlü ülkeler üzerinde yaptýrým gücü bulunmayan, sadece zayýf veya küçük ülkeleri sýkboðaz etmeye yarayan bir kuruluþ var, bilindiði üzere. 7 Ekim 2023'den sonra Gazze'de on binlerce savunmasýz insaný katleden Siyonist Ýsrail rejimi, þimdi o korkunç barbarlýðýný, Gazze þeridinin en güney noktasýnda bulunan ve 1,5 milyonu aþkýn insanýn sýkýþtýrýldýðý Refah þehrini, -füze ve hava bombardýmanlarýndan sonra- kara ordusuyla da iþgale hazýrlanýyor. Amerika baþta olmak üzere, NATO üyesi bazý ülkelerin liderleri bile 'modern zamanlar Hitler'i'ne, yani Netanyahu'ya, 'Yapma' diye ricada bulunuyorlar, ama 'Biz öyle desek de, siz bildiðiniz gibi devam edin.' havasýnda. Ýþte böyle bir sýrada, 'Siyonist Ýsrail rejiminin bu saldýrýyý durdurmasý için, UAD'nýn bir engelleme kararý almasý' yolunda yapýlan baþvuruyu, o UAD kurumu, 'Böyle bir ek karara gerek yoktur' diye reddetmesine þaþýrmak gerekmez. Subaþlarýný devler tutmuþ çünkü.
Bu olup bitenler karþýsýnda, dünyanýn hemen her bir yanýndaki Müslümanlarýn feryadý ayný. '2 milyara yakýn dev bir kalabalýk olan Müslümanlar, üstelik de, 56 tane Müslüman ülkeden söz edilirken; bütün dünyadaki nüfuslarý en fazla, 25 milyonu bile geçmeyen Ýsrail isimli Siyonist haydutlar çetesi karþýsýnda niye hiçbir þey yapamýyor?'
Müslüman halklar bu yakýnma ve feryadlarýyla, evet, Müslüman halklarýn kalb beraberliðini göstermiþ oluyorlar. Ama Müslüman halklar, kendilerini yöneten rejimlerin beyinlerinin ayný noktada birleþmesinin mümkün olmadýðýný kabullenemiyorlar. O zaman da bu yakýnmalar, feryadlar devam edecek demektir. Ama bu yakýnma ve feryadlarýn, bir sosyal patlamanýn fitilini ateþlemesi ihtimali yine de vardýr.
*
Ama bugün, asýl anlaþýlmasý gereken, emperyalist güçlerin baskýsýyla 100 yýl öncelerde tamamen kaldýrýlan Hýlâfet kurumunun havaya uçurulduðu gerçeðidir.
Emperial odaklarýn kuklasý olan bizdeki laikler, sýk- sýk, 'Birinci Dünya Savaþý baþýnda Halife tarafýndan cihad ilân edildi de, kim yardýmýmýza geldi?' diyorlar.
Bazý saftrik kiþiler de bu sözleri gerçek sanýyor. Hâlbuki o zaman, büyük Müslüman kitlelerin yaþadýðý coðrafyalarda þimdiki gibi yýðýnla devlet yoktu.
Kuzey ve Orta Batý Afrika ülkeleri, Fransa'nýn iþgaline girmiþti.
Libya, Ýtalya'nýn. Sudan, Mýsýr ve (bugünkü Pakistan ile Bangladeþ de dâhil) Hindistan ve Afganistan da Ýngiltere'nin.
Endonezya Hollanda'nýn. Malezya, Ýngiltere'nin.
Bir müstakil devlet yoktu ki. Ýran da Rusya ve Ýngiltere güçlerinin pençesindeydi.
Yine de, Ýstanbul'daki Halife'nin (Sultan Reþad'ýn) cihad ilân ettiðini duyunca, Halife'nin devletinin gücünden mahrum kalan Müslüman halklardan niceleri, kabileler halinde direniþ örnekleri sergiliyorlardý. Nitekim Ýtalyanlar en modern silahlarla Libya sahillerine saldýrdýklarýnda, Þeyh Senusî ve Ömer Muhtar gibi isimler 60 bine yakýn müridleriyle birlikte kýlýçlarý kuþanýp, atlarýna atlayarak iþgalci Ýtalyanlara karþý saldýrmýþlar ve onlarý sahillerde çivilemiþlerdi.
(Sonralarý 'Müslüman olup Muhammed Esed' adýyla ünlenen) ve bir Viyana gazetesinin muhabiri olarak, saldýrýya uðrayan Osmanlý topraklarýnda gazetecilik yapan Leopold Weiss isimli bir Yahudi, Þeyh Senusî'ye, 'En modern silahlarla mücehhez Ýtalyanlara karþý siz kýlýç ve atlarla saldýrýya geçerken, büyük kurbanlar vereceðinizi tahmin etmemiþ miydiniz?' diye sorar.
Þeyh Senusî de, 'Ýstanbul'da Halife, CÝHAD emri verdiði zaman, bizim burada güçlerimizin hesabýný yapmamýz alçaklýk olurdu.' cevabýný verir.
Bu idraki, Hind Müslümanlarý da gösteriyorlardý. Mahatma Gandhi, o savaþta, Ýngilizlerin yanýnda yer alýrken, en baþta büyük mütefekkir Muhammed Ýqbâl ve diðer Müslüman liderler de Müslüman kitleleri, Ýstanbul'daki Halife'nin yanýnda yer almaya davet ediyordu.
Arab ülkelerinde -bir avuç kandýrýlmýþ hain hariç-, Ýngiliz ordusunun, binlerce asker kaybederek ve baþta komutanlarý olmak üzere 13 bin esir vererek yenildiði, Irak'da, Baðdad yakýnlarýnda cereyan eden 'Kut-ül'Amâre Savaþý'nda, yerli arab halkýndan on binlerce gönüllü asker de Osmanlý resmî ordusunun yanýnda Ýngilizlere karþý savaþmýyor muydu?
*
Evet, çok uzaaak bir tarihten deðil, henüz 100 sene öncesine kadar var olan bir kurumun Müslümanlarý nasýl harekete geçirebildiðinden söz ediyoruz. Dahasý, Osmanlý Paþasý Mustafa Kemal de, henüz 1921-22'de, Hýlâfet kurumuna o kadar derin bir bakýþ açýsý sergiliyor ve 'Bütün dünya Müslümanlarýný topluca bir noktaya sevkeden tarihî ve imanî bir güç odaðý' olarak söz ediyordu ki; ayný ismin, 2-3 sene sonra nasýl baþka bir noktaya gelebildiðini rahatça konuþmak imkânýna sahib deðiliz bugün...
Bugün, Müslümanlarýn çaresizliðinden hep dert yanýyor ve yakýnýyoruz, ama bu kocamaaan gövdenin baþýnýn olmadýðýný, bu yüzden çaresiz duruma düþüldüðünü konuþmaktan bile çekiniyoruz.
Sonra da, 'Niye birlik halinde olamýyoruz?' yakýnmasý...