‘7 günde bitecek!' denilen korkunç barbarlığın 100 gün sonrası…

Amerikan TIME dergisinin 11 Ocak 2024 tarihli sayısında yer alan, 'İsrail'in, Üç Aydaki Hamas Savaşı'ndan Acı Dersler' başlıklı yorumda, bazı ilginç tesbitler vardı. Bu tesbitlere kısaca göz atmakta fayda var. -Özetle- şöyle deniliyordu:

'Gazze'yi harap etmeye devam eden üç aylık ve şimdiye kadar eşi-benzeri olmayan bir Orta Doğu savaşından öğrenilecek dersler nelerdir?'

Bu, İsrail'in 1948'deki kuruluşundan bu yana Yahudi devletinin, altı cephede savaştığı ilk savaş. (...) Blinken, bütün bölgenin istikrarsızlığa yenik düşebileceği yönündeki endişelerini dile getirdi. ABD ve İsrail, İran'ın bu çatışmaları çok da gizli bir şekilde kışkırtmadığı -açıkça kışkırttığı- konusunda hemfikir. (...)

İlk ders, İsrail'in savaşı bütün bu cephelerde aynı anda yürütme becerisinin zor olduğudur.

Bu, İsrail liderlerinin bütün askerî meydan okumaları püskürtebildiğine dair övünmeleriyle keskin bir tezad oluşturuyor. (...) İsrail, 75 yıllık tarihindeki herhangi bir dönemden daha zayıf.

(...) İsrail 90 günü aşkın süredir Gazze'de zafere ulaşamadı; Hamas'ın tamamen ortadan kaldırılması, görünüşte imkânsız bir hedef. (...)

İkinci ders ise, 'dünyanın en iyisi olduğu' düşünülen İsrail komando birimlerinin (Seal Team 6'nın) rehineleri kurtaramadığıdır. (...)

Üçüncü ders ise, İsrailliler Amerika'nın desteğine güvenirken, Biden'ın ifade ettiği sıcak desteğin de sınırları olduğudur. (...)

Dördüncü ders Netanyahu'nun kendisine odaklanıyor. (...) Savaş kahramanı bir başbakan kimliğini giymeye çalışıyor. (...) Netanyahu'nun "böl ve yönet" taktiği ters tepti. (...) Bir Filistin devletinin kurulmasını engellemiş olmaktan gurur duyduğunu söyleyerek övündü.

(...) Netanyahu'nun dar görüşlü yolunun sonuçları hem İsrailliler hem de Filistinliler için felakete (...) yol açtı.

Bölgenin başka yerlerinde, İran destekli Husî isyancıların Kızıldeniz'de uluslararası gemilere saldırması (...); Biden'ın korktuğu türden bir bölgesel istikrarsızlık.

Orta Doğulu yorumcuların (...) ifade ettiği gibi, hem ABD hem de İsrail zayıf ve savunmasız görünüyor. Hâlâ öğrenilecek daha çok ders var ve bunların acı dersler olması muhtemel.(...)'

*

Evet, USA emperyalizminin stratejik borazanı olan TIME dergisi bir şeylerden haber veriyor...

*

Faruk Beşer Hoca'yı ebediyete uğurlayışın ardından...

Star gazetesinde sütun komşumuz olan Mustafa Sabri Beşer'in babası Faruk Beşer Hoca'nın rahatsız olduğunu 3-4 gün önce haber aldığımda, Sabri kardeşimden telefonda bilgi aldığımda, babasının 'entübe edildiğini, durumunun kritik olduğunu' söylemişti. Ve dün sabah vefat ettiği haberini, İzmit'te, Kartepe-Mâşukiye-Değirmenbaşı'nda yaşamakta olduğu evin karşısındaki câmiden ve ikindiden sonra defnedileceğini öğrenince, Resul Tosun Bey'in arabasıyla gittik. Büyük bir cemaat tarafından ebediyyet yolculuğuna, 'tekbîr' sadaları arasında uğurlandı.

Faruk Hoca, İslâm hukuku konusunda önde gelen ve İlahiyât fakültelerinde öğretim üyesi olarak binlerce öğrenci yetiştirmiş bir bilgin ve ayrıca, en hassas fıkhî konuları gazete sütunundan okuyuculara akademik bir metin havası vermeksizin aktarmasıyla da dikkat çekiyordu.

Kendisini gıyaben tanıyordum, ama ilk kez yüz yüze, görüşmem Almanya'da, 2010'larda olmuş ve onu dostumuz A. Rahman Dizman'la birlikte, Bonn yakınlarındaki Königsberg'e götürmüştük. Orası, uluslararası konferansların da yapılan yapıldığı bir yerdi. Yukarıdan bakıldığında, 1500 metre kadar aşağılardaki Bonn şehri ve Rhein Nehri'nin manzarası daha bir güzel alıcı oluyordu.

Faruk Hoca'yla orada birkaç saat sohbet ettik. Faruk Hoca'nın o günlerde bir kitabı yayınlanmıştı, F.G. ile ilgili, 'Hoca Efendi Fıkhı' adıyla. Bunu doğrusu, Faruk Hoca'ya yakıştıramadığımı kendisine kardeşçe söylediğimde, 'Çeşitli makalelerin toplandığı kitaba, o ismin, yayıncılarca' konulduğunu söylemiş, rahatsızlığını da hissettirmişti. 'İyi de hocam, nasıl irtibat kurdunuz?' dediğimde, 'Hanım vefat etmişti. -Benim hiç bir âşinalığım olmadığı halde- F. G.'nin tam yarım sahifelik bir başsağlığı ilânı yayınladığını haber verdiler; kontrolündeki gazetede. 'Öyle bir hassas zamanda bir duygu yakınlığı oldu demek ki...' dediğinde, 'Bir taktiğe çok kolay kurban gittiğini' ifade etmiştim. (Bunları, hassas zamanlarda, bir başsağlığı ilânıyla bile 'çengel atma' taktiklerinin nerelere varabildiğine dikkati çekmek için belirtiyorum.)

Faruk Hoca'nın sözlerinden tedirginliği yansıyordu. Ama kendisinin de F.G. konusunda yanıldığını, ancak 24 Temmuz 2016'da (yani 15 Temmuz 2016'daki hain Darbe Teşebbüsü'nden 9 gün sonra) yayınladığı, "Hangimiz Aldanmadık?" yazısı ile durumunu açıkça ortaya koymuştu. Yanlışını görüp itiraf etmek de bir irfandır. Niceleri onu da yapmadılar.

Faruk Hoca'ya, çıktığı ebediyet yolculuğunda, 'rahmet-i ilâhî'nin yoldaş olmasını niyaz ediyorum...