Brüksel'de gerçekleşen NATO devlet ve hükümet başkanları zirvesi Türkiye açısında muazzam bir diplomatik zafer olarak kayıtlara geçti.. Bir buçuk yıllık aranın ardından gerçekleşen ilk yüz yüze büyük buluşma olan bu zirvede;
1) Türkiye'nin NATO açısından ne kadar önemli olduğu
2) ABD açısından Türkiye'nin asla vazgeçilmez bir partner olduğu
bir kez daha güçlü bir biçimde vurgulandı..
Bakın dostlar, açık söylemek gerekirse Türkiye içinde gerek NATO'daki varlığımız gerekse ABD'ye olan yakınlığımız çok da kamuoyu desteği bulan konular değil. 40 senedir teröre on binlerce kurban vermiş bir milletin evlatları olarak her kafamızı kaldırdığımızda PKK ve FETÖ terör örgütüne destek veren bir ABD ve saldırılar karşısında bizi yalnız bırakan bir NATO görüyoruz.. Dolayısıyla kabul edelim ki, Erdoğan böylesi zirvelere arkasında güçlü bir halk desteğiyle gitmiyor.. Fakat reelPolitik hiç de öyle değil.. Biz millet olarak duygusalız evet fakat devletlerin duyguları olmaz. Devletler rasyonel aygıtlardır..
Ne dedik bu zirve öncesi?.. Bakın Star Gazetesi arşivinde 'beklentiler' içerikli yazımıza göreceksiniz.. Türkiye problemleri kategorilere ayırdı;
- Hemen çözülebilecekler
- Süreç içinde teknik heyetlerle çözülebilecekler
- Çözümü güç olanlar
Bu 'hemen çözülebilecekler' kategorisindeki problemlerin önemli bir kısmı daha Biden ve Erdoğan masaya oturmadan genel hatları itibariyle halloldu bile.. Misal Türkiye'nin S 400 hava savunma sistemine sahip olması ve bunun sonucu olarak da hayata geçirilen yaptırımlar. Bu konu artık 'çözümü güç meseleler' kategorisinde değil.. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin pozisyonunu Brüksel'de bir kez daha net biçimde ortaya koydu.. Ama devamı heyetler arası görüşmelere bırakıldı.. PKK'ya destek olma meselesinde de.. Türkiye, sonuç alır veya almaz.. Ama güçlü bir biçimde, terör meselesinde örgütler arasında ayrım yapan anlayışa tepkisini dile getirdi.. DEAŞ'a terörist derken PKK'ya destek olunmasının iki yüzlülük olduğunu muhataplarına anlattı.. Ayrıca unutanlar için bir defa daha güçlü bir biçimde; Türkiye'nin DEAŞ'a karşı mücadele etmiş, Suriye sınırından atılmasını sağlamış tek NATO ülkesi olduğunu da kayıtlara geçirdi.. NATO zirvesi sonuç bildirgesine giren o; "Suriye'den Türkiye'yi vurabilecek veya tehdit edebilecek füze atışlarına karşı müteyakkız olmaya devam ediyoruz." İfadesi bu tavrın bir neticesidir..
Söz konusu görüşmenin Biden açısından nasıl yorumlandığına da bakalım dilerseniz.. Milyarlarca insanın canlı olarak izlediği basın toplantısında ABD Başkanı Joe Biden, Erdoğan ile görüşmesine ilişkin; "Pozitif ve verimli bir toplantı yaptık." dedi.. "Ekiplerimiz görüşmelere devam edecek, Türkiye ile ABD arasında gerçek bir ilerleme kaydedeceğimize inanıyorum." Bu değerlendirme son derece önemli.. Türkiye içindeki bazı kör muhalifler, 1915 trajedisini gündeme getirerek Erdoğan'ın muhatabına neden sert çıkmadığını soruyor.. Oysa orada Erdoğan tam da Biden'ın artık Türkiye konusunda daha yapıcı bir politikaya döndüğü anlamına gelecek bir cevap vermişti.. İşte Biden'ın bu açık basın toplantısındaki sözler bu tavrı doğrulamıyor mu?.. Elbette Erdoğan, Biden'ın 1915 değerlendirmesinden rahatsız. Onun için "elleri kanlı" dediğini ABD basını günlerce konu etmedi mi?.. Ama bizim ABD ile ilgili tek problemimiz bu değil.. Kaldı ki kendince ABD'nin de bizimle ilgili onlarca meselesi var.. Fakat 14 Haziran Brüksel buluşması, tokalaşmak için sıkılı yumrukların açılmasına vesile olmuş gibi görünüyor.. Her iki güçlü ve muktedir lider de şu konuda hemfikir; iki ülke arasında çözülmeyecek sorun yoktur. Kabul edelim ki, insani ilişki bakımından Erdoğan'la çok çok iyi olan eski Başkan Trump döneminde bile çözülmesi imkansız başlıklar vardı.. Oysa bugün Biden da Erdoğan da 'çözülemeyecek sorunumuz yok' diyorlar.. Bu bile başlı başına bir kazanımdır..