Avrupa'da savaş çığırtkanlığı

Geçtiğimiz hafta Macron-Putin atışması dünya gündemini meşgul etti. Fransa'nın Afrika'da kuyruğuna basan Rusya'yı Ukrayna'da sıkıştırmak isteyen Macron, açıklamalarıyla öne çıkarken savaş manşetleri Avrupa basınına yansıdı.

1991 yılında Almanya'nın Weimar şehrinde bir buluşma gerçekleşti. Batı cephesinin amacı Polonya'yı Komünist Parti'den kurtarmaktı. Fransa, Almanya, Polonya arasında Weimar Üçgeni kuruldu. Katolik Polonya böylece NATO'ya yaklaşacaktı.

Macron, Alman Şansölyesi Scholz ve Polonya Başbakanı Donald Tusk ile Weimar Üçgeni'ni topladı. Mesaj Rusya'ya karşı Avrupa'nın tavrını sertleştirmekti. Rusya'nın dondurulan mal varlıklarından elde edilen kârın Ukrayna'ya aktarılması buluşmanın en önemli gündemiydi.

Macron'un sert mesajları karşısında Rusya'dan gelen açıklamalar da ürkütücüydü. Nükleer saldırı simülasyonlarının sosyal medyada dolaşması, savaş çığırtkanlığının ulaştığı boyutu gösteriyordu.

ABD seçimlerinin belirsizliği ve anketlerdeki tablo Biden yönetimi tedirgin ediyor. Biden sonrası olası Trump yönetiminin Rusya'ya karşı politika değiştireceğini herkes biliyor. Avrupa'nın geleceği ise daha da belirsizliğini koruyor. Macron'u III. Napolyon'a benzeten Avrupalı kimi aydınlar ise bu savaş çığırtkanlığından rahatsız.

Avrupa liderlerinin Rusya-Ukrayna savaşını durdurmak ve çözüm önermek gibi bir gayreti yok. Savaşın finansmanı zaman zaman iktidarlar için bir tartışma konusu olsa da silah baronları gidişattan memnun.

Irak Gündemi

Orta Doğu'da en önemli mesele merkezi yönetimle yerel aktörler arasındaki uzlaşmazlıklar olmuştur. Irak'ta işgal sonrası yaşanan sorunlar merkezi otoritenin sahadaki zaaflarından kaynaklanıyordu. ABD'nin tetiklediği bu kaotik atmosfer şimdi bölgenin gerçek sahiplerince düzeltilmeye çalışılıyor.

14 Mart Türkiye-Irak Güvenlik Mekanizması Görüşmesine İlişkin Ortak Sonuç Bildirisi, iki taraf için de tarihi fırsatlar içeriyor. Türk basını Irak'ın PKK'yı "yasaklı örgüt" olarak tanıdığını vurguladı. Ancak daha da önemlisi, Türkiye-Irak anlaşmasının sonucu aslında Bağdat'taki merkezi hükümetin Irak genelinde güvenliği sağlama konusundaki kararlı tutumunu ortaya koyuyor.

14 Mart 2024 mutabakatının taraflarından biri de Kuzey Irak bölgesel yönetimidir. Ancak anlaşmanın Irak tarafının esas patronu Bağdat. 2017'deki başarısızlıkla sonuçlanan bağımsızlık referandumundan bu yana bölgesel hükümetlerin Bağdat'a giderek daha fazla yardım ettiğini unutmayalım. 2003'ten sonra Kerkük ve Musul'un bazı kısımlarında toprak genişleten ve fiili otorite kuran KDP ve KYB bu pozisyonlarını koruyamadılar.

Ankara, Irak'taki Türkmen aktörleri sürece dahil ederek hem iç kamuoyunu rahatlattı hem de masadaki elini güçlendirdi. Türk Dışişlerinin bu başarısının arkasında sahadaki istihbarat altyapısı son derece etkili oldu.

Irak'ta yaşanan gelişmeler ve Bağdat hükümetinin istikrar arzusu Kalkınma Yolu projesinin ne denli yararlı olduğunu gösteriyor bize. Bu projeye Katar ve BAE gibi ülkelerden gelecek finansman desteği ise süreci hızlandıracak görünüyor.

Kalkınma Yolu projesi Basra'dan Türkiye'ye gelirken Necef, Kerbela, Bağdat, Telafer gibi Irak'ın önemli kentlerinden geçiyor. Koridor geçtiği şehirler itibariyle demografik ve kültürel arka plana sahip. Geriye kalıyor bu güzergahı güvenli hale getirmek. Sürecin tamamlanması için siyasi irade, cesaret ve kararlılık sürmek zorunda.

Bu ay ülkemizin yaşayacağı 30 Mart seçimi evet bir yerel seçimdir ancak gelecek yüz yılı inşa ettiğimiz bugünlerde başka anlamlar da içermektedir.