Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ne ilginç bir yer.. Havaya bakıyor, suya bakıyor, işine geliyorsa topa giriyor.. Gelmiyorsa girmiyor.. Misal MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin sert sözlerle eleştirdiği Karar Gazetesi yazarları için muazzam bir açıklama yapmış.. Siyasetçiler şöyle demesin, böyle demesin demiş.. Gazetecilere şöyle demeyin, böyle demeyin demiş.. Ne güzel söylemiş cemiyet.. Muhtemelen bu hakkını savunduğu gazetecilerden hiç biri Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi de değildir ha.. Neden değildir?.. Biliyor musunuz neden değildir?.. Çünkü bugün konjonktür gereği arkasında durduğu bu yazarlar daha evvel hükümete yakın medyada kalem oynattıkları için onları almıyordu üyeliğe cemiyet.. Alternatif meslek örgütleri bu sebeple kuruldu zaten. Örgütleşmede bu anlamsız tekel kırılsın diye. Hatırlayın basın kartlarını bu teşkilat versin diye kampanyalar yapmışlardı bir dönem.. 'E tamam cemiyet versin kartları.. Hadi o zaman bizi üye yapın' dediğinizde, yapmıyorlardı.. Neden? Nedeni yok.. İki eski üyeden referans istiyorlardı. Referanslarınızı beğenmelerse almıyorlardı üye olarak. Yani tanımıyorlardı gazeteci olarak.. İşte bugün Bahçeli'ye karşı haklarını savunduğu o yazarlar da eminim eskiden 'gazeteci' kabul etmediği isimlerdir. Bugün pozisyonları güncellendiği için arkalarında durmaya karar vermiş..
Eskiden beri merak etmişimdir; bu 'kınamalar vesaireler hangi şartla yapılır?' diye.. Yani biri gidip TGC'ye şikayet mi eder, 'lütfen şu arkadaşı kınayın' mı der ki?.. Twitter'a bakıp kim TT olmuşsa oradan kendilerine vazife mi çıkarırlar.. Bilmiyorum ki.. Bir siyasetçi bir gazeteciyi hedef göstermiş TGC'nin kınama mesajında yazdığına göre.. O da hakkını savunuyor gazetecilerin.. Çok güzel..
Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası sırasında Muharrem İnce, Erdoğan'ı takip eden yazarlara toptan 'saray yalakası kaşarlar' dediğinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti keyiften zil takıp oynuyordu ama.. İnce de siyasetçi hedef aldığı yazarlar da gazeteci değil mi?.. 'Sevmediğimiz' bir siyasetçi, 'sevdiğimiz' bir yazarı hedef alınca mı harekete geçeceğiz?.. Kime göre, neye göre yani?.. Selahattin Demirtaş kürsüde benim ‘namusum’ saydığım gazetemi yırttı attı.. Beni hadi geç de; içinde Aziz Üstel vardı, Ahmet Kekeç vardı, Sibel Eraslan vardı, Yalçın Akdoğan vardı, Selahattin Eş Çakırgil vardı, Nuh Albayrak vardı ya hu.. Bu son derece saygın kalem ustaları açıkça bir meydandan bir siyasetçi tarafından hedef gösterildiğinde TGC ne işle meşguldü acaba?.. Demirtaş’ın bu çağrısından sonra Sonra geldiler gazetemizi bombaladılar.. Panikle 'kınıyoruz' dedi cemiyet.. Kınarsın tabi.. Bombalandık artık, daha ne olacaktı ya?.. Peki Gürsel Tekin siyasetçi değil mi?.. Aralarında benim gazetemin de olduğu pek çok gazeteyi iktidar oldukları ilk gün kapatacaklarını patronlarını tutuklayacaklarını ilan etti.. TGC üzüldü mü bu açıklama karşısında?.. Peki Ekrem İmamoğlu siyasetçi değil mi?.. İsim isim medya kuruluşlarını patronlarına kadar kürsüden tehdit etti kampanya döneminde.. Daha çok yeni Akit Gazetesi'nin açıktan hedef almadı mı?.. Nerede cemiyet?.. Ne diyordu Bahçeli'nin sözlerine karşılık; "...Demokratik bir ülkede kabul edilemez olan bu söylemlerin gazeteciler arasında yeni can kayıplarına yol açacağından endişe etmekteyiz..." Hiç samimi değilsiniz sevgili cemiyet biliyor musunuz?.. Bugün sahip çıktığınız o yazarlardan biri Gezi kalkışması döneminde aralıksız hedef tahtasına konulmuş tehdit edilmişti.. O zaman neden çıkmadı sesiniz?.. Biliyorum da aslında, soruyorum işte öylesine..