“Ben öyle bilirim ki yaşamak berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır”

Başlık, İsmet Özel'in Sevgilim Hayat şiirinden.

Önceki gün Külliye'de, Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde gerçekleşen "koruyucu aile" programında, yüzlerce koruyucu anne-babanın ışıldayan gözlerine bakarken, hikayelerini dinlerken, heyecanla gösterdikleri çocuklarına ait fotoğraflara kocaman bir gülümsemeyle bakarken, zihnimde hep bu mısra döndü dolaştı.

Çünkü çocuklar biyolojik ya da kalbiyolojik ailelerinin yanında olsunlar yahut devlet bakımında yuvalarda, sevgi evlerinde, her nerede olurlarsa olsunlar uğruna savaşmaya değecek tek varlıklardır şu hayatta.

Saflıkları, günahsızlıkları, insanın özüne, özünün gürlüğüne ilişkin tertemiz nüveleriyle hayatı ve hayattaki varlığımızı anlamlı kılıyor çocuklar.

Bilhassa biyolojik ebeveynlerinden bir nedenle ayrı kalmış, insanın en zayıf, en kırılgan zamanında biraz ya da çokça kırılıp incinmiş ve bu nedenle, bir şekilde devlet korumasına ve bakımına alınmış çocuklar söz konusu olunca, hayat duruyor benim için.

Bundan daha önemli, öncelikli bir mesele bilmiyorum ben.

O yüzden kiminle hangi konuda konuşsam sohbet döner dolaşır, konuşmanın bir yerinde illa devlet korumasındaki çocuklara gelir. Bir çocuk daha kurum bakımından çıksın, aile-yuva sahibi olsun, her çocuk gibi onun da üstüne titreyen anne babası olsun, biricikliğini hissetsin, hayata güvenle bağlansın diye anlatır da anlatırım.

Hanımefendi de öyle düşünüyor hissediyor olmalı ki 2012 yılından bu yana koruyucu aileliğin yaygınlaşması için sevgiyle, inançla çaba harcıyor.

Koruyucu ailelerin koruyucu annesi, kendisi.

Bu sayede 2002 yılında 515 olan koruyucu aile yanındaki çocuk sayısı bugün 9 bin 335'e ulaştı. Bu çok büyük bir rakam.

Bu sürede koruyucu ailelikle ilgili endişeler, korkular, akıllardaki sorular elden geldiğince bertaraf edildi. Bugün ailesi yanında bakılan çocuklara verilen destek de ailesiz kalmış çocuklara sahip çıkma imkanları da çok şükür ki çok arttı.

Yeni Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Mahinur Özdemir Göktaş da göreve gelir gelmez koruyucu aile modelinin geliştirilmesi, sistemin eksiklerinin giderilmesi için çalışmaya başladı. Yapacak çok iş var çünkü hala.

Bunlar yine de yapısal durumlar. İstatistiki veriler.

Toplamda yaşanan değişimi veriler, iyileştirmeler üzerinden anlatmaya çalışsak da asıl büyük iyileşme o çocuk ile aile arasında yaşanıyor oysa.

Yalnız kalmış/yalnız bırakılmış bir çocuğun bir aile/yuva sahibi olmasıyla küçük dünyasında öyle büyük bir değişim olur, o yuvaya öyle mucizevi güzellikler ihsan olur ki, istatistikler vesaire hiç kalır yanında. Dünya ebediyen güzelleşir.

İşte tam da bu noktada bugün hala ellerini tutacak anne babalarını bekleyen binlerce çocuğumuz olduğunu hatırlatmak isterim güzel yürekli okuyucularıma...