Beşar ile vedalaşma zamanı mı?

Turan Kışlakçı’ya güveniyorum. 24 TV-ModeratörGece’de, “haberi, sürpriz bir Ortadoğu ülkesinin başbakanlık kaynağından aldım, Suriye diktatörü bir bildiri okuyarak ülkesinden ayrılacağını yakın zamanda açıklayacak” dedi.

Kışlakçı, Ortadoğu’nun tüm cephelerine hakim bir araştırmacı-yazar, söylediklerinde biraz gecikme olabilir, ama zaten işin ucu oraya doğru ilerliyor.

Rusya’nın 2016’dan bu yana gündemde tuttuğu bir formülden söz ediyoruz: Beşar gidecek, Baas ana yapısı ve devlet olarak Suriye varlığını koruyacak, yeni siyasi kadroyla “meşru” muhalefet yeni bir anayasa ile Suriye’nin rotasını belirleyecek.

Türkiye’nin her zaman hazır olduğu, İran’ın ise her zaman engellediği bir formül.

Ama, işlerin özellikle Tahran hattında hayli değiştiği bir zaman diliminde devreye girmesi kaçınılmaz görünen bir formülden söz ediyoruz.

· YIKILMIŞ BİR ÜLKEYİ KİMSE TAŞIYAMAZ…

Manzara nettir: Suriye yıkılmış, gerçekte ortadan kaybolmuş bir devlettir. Nüfusunun yüzde 80’i “derin fakirlik” içinde yaşayan ve dünyada YEMEN İLE BİRLİKTE İNSAN ELİYLE ÜRETİLMİŞ AÇLIK TEHLİKESİ İLE KARŞILAŞAN bir ülkeden söz ediyoruz.

Parası pul bile değil, pulun da bir değeri vardır, bu nedenle, Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerde artık TL ile ekonomik istikrar sağlanabiliyor, rejim ve PKK’nın kontrolündeki bölgelerde ise büyük bir insani trajedi ile karşılaşmış durumdayız.

ABD’nin zaten yıkılmış olan Suriye ekonomisi için “sifon çekme eylemi” olarak değerlendirilen ve bu rejimle işbirliği yapan herkese ağır yaptırımlar getiren Sezar Kanunu’nun devreye girmesiyle tünelin ucundaki ışık da kayboldu, Esed için…

Lazkiye’deki, Esed ailesinin akrabaları Mahluf ailesi başta güçlü/zengin ailelerin nakit paraların Dubai’ye transfer etmeleri, Halep merkezli zengin Sünni ailelerin benzer uygulamaları, sokakta artan muhalefet “kaçınılmaz sonun” işaretleridir.

Ağır ekonomik krize girmiş Rusya ve İran’ın Suriye’yi taşıyacak hali kalmadı, İran her an patlamaya hazır bir barut fıçısı, Rusya’da ise Putin’e güven son araştırmalarda dibin de altında çıkıyor!..

Beşar, ya sırtını dayadığı kendi toplumu, Nusayriler tarafından yok edilecek, ya, değişerek ülkedeki demokratikleşmenin yolunu açacak, ya da, el koyduğu paralara yeni pazarlık paralarını ekleyip ailesiyle birlikte Şam’dan gidecek…

Esed için doğrusu, üçüncü yoldur ve Kışlakçı’ya göre bunun en kısa zamanda gerçekleşmesi bekleniyor.

· “Şİİ CİHADİZMİNİ” KONTROL VE RUS-İRAN GERGİNLİĞİ…

Batı açısından en büyük tuzak, DEAŞ, El-Kaide gibi örgütler üzerinden “Sünni cihadist” örgütleri tartışırken ( Siyonizmin güvenlik stratejisinin ortaya çıkardığı en büyük tuzak, Sünnileri yok et, İran üzerinden manevra alanı kazan) İran destekli “Şii cihadizmini” ıskalamaktır.

Lübnan’da Hizbullah, Suriye’de Kasım Süleymani’nin örgütlediği Şii milisler, Irak’ta Haşd-i Şabi veya Yemen’deki Husiler, DEAŞ’tan daha mı az tehlikelidir?

Emperyalist-siyonist ittifakın “Ortadoğu’da sırtını demokrasiye ve seçmen tercihine dayamış Sünni bir güç ortaya çıkmasın, İran gibi azınlıkta ve kolay hırpalanabilir bir güçle kendi gücümüzü konsolide edelim” stratejisi bu vahim tabloyu doğurdu.

Türkiye’nin, Putin’in “Esed sonrasına hazırlık” olarak, İran kontrolündeki Ulusal Savunma Güçleri’ne karşı Suriye ordusunu yeniden örgütleme çalışmalarını yakından takip etmesi gerekiyor.

Rusya’nın ülkenin güneyindeki Daraa bölgesinde rejim ordusuyla Özgür Suriye Ordusu’ndan ayrılmış eski askerleri bir araya getirerek başlattığı Beşinci Saldırı Tugayı eğitiminin İran’ın Suriye’deki “gölge ordusuna” karşı yeni bir düzenleme olduğu açıktır.

Suriye, son döneme birbirini tamamlayan Rus ve İran askeri varlığının giderek hesaplaşacağı bir zemine doğru kaymaktadır.

Bu hesaplaşma aslında Suriye-Irak sınırındaki Ebu Kemal’de başladı. Kanunları çiğnemiş üyelerinin Suriye askeri cezaevlerinde yatmasına karşı çıkan İran Kudüs Güçleri buradaki üç cezaevine el koydu, rejim güçlerini de şehirden çıkardı.

İran milisleri aynı zamanda Rus ordusu tarafından yapılandırılmış Filistinli bir askeri birliğin de kente girmesine izin vermedi.

Gördüğüm şu:

Yalnız Suriye’nin değil, Libya’nın da geleceğini Türkiye-Rusya ilişkileri belirleyecek.

Bu kez, bizim NATO’nun kapısına gitmemize gerek olmayan, aksine NATO’nun arkamızda saf tutması gereken ilginç bir dönem yaşıyoruz.