Çin'le komşu olmak

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Çin ziyareti birçok kesim tarafından Doğu Türkistan üzerinden okundu...

Maalesef, her konuda olduğu gibi bu konuda da kamplara bölündük.

Kimileri çıktı, güya, Dışişleri Bakanı'nın ziyaretini niyeyse meşrulaştırmak telaşına kapıldı... Bunlar, yazdıklarıyla, söyledikleriyle kaş yapalım derken, Çin'in korkunç asimilasyon politikalarının üzerini örttüklerinin, hatta Çin'in PR'nı yaptıklarının farkına bile varamadılar. "Doğu Perinçek bile bu kadar ileri gitmedi" diyesi geliyor insanın. Tarihsizlik işte... Çok kutupluluk tartışmalarının sürdüğü bir zeminde Türkiye'nin kendi gerçekliği ile Çin'le ilişkilerini yeni bir aşamaya taşıma gayreti ve bu bağlamda Fidan'ın verdiği mesajlar bu sığ, tarihsiz yaklaşımlar yüzünden tam olarak anlaşılamadı.

Buna karşın, kimileri de sözde ideolojik pragmatizmlerinin gereği, alışıldık sloganları tekrar ettiler. Oysa, günün sonunda bunlar da ABD'nin Çin'e karşı geliştirdiği propagandanın taşıyıcısı olmaktan öteye gidemediler.

Bu süreçte gözlemlediğim bir üçüncüsü var ki... Koca bir coğrafyayı inkâr ederek yorum yapıyorlar. Özellikle etnikçi narkozu yemiş olanların yorumlarına bakın, örtük olarak bu coğrafyayı ve onu yoğuran tarihi inkar ettiklerini görürsünüz. Bu önalma stratejisi işte. Ne mi diyorum... Doğu Türkistan'ı tarihi Türk coğrafyası içinde değil de İngiliz jeopolitik tasarımının şekillendirdiği ezberi tekrar ederek, kendi etnik tasarımlarının politik aparatı haline getirmek istedikleri için tarihi coğrafyasından koparıyorlar.

Her üç kesimin de orada, Doğu Türkistan'da yaşanan gerçeklerle pek dertleri yok.

Dertleri olmuş olsaydı, özellikle, Dışişleri Bakanı Fidan'ın Doğu Türkistan'ın Kaşgar ve Urumçi şehirlerini merkeze alarak yaptığı Çin'le "tarihi komşuluk" vurgusunu görmezden gelmezlerdi.

Burada hemen şunu da belirteyim...

Çin basın yayın kuruluşları da Türk Dışişleri Bakanı'nın "Urumçi ve Kaşgar Tarihi Türk-İslam şehirleridir" açıklamasını sansürleyerek verdi.

Perşembe günkü yazımda ben de konuyu Doğu Türkistan üzerinden değerlendirdim.

Yazımda ısrarla bir hususun altını çizdim:

"ABD'nin pragmatik propagandasına kapılmadan, Çin'e karşı Türkistan'ın haklarını en üst perdeden dile getirmemiz gerekiyor."

Onun için Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın tarihi gerçeklere dayanan "komşuluk" vurgusunu çok önemsiyorum.

Ne tarihsizlerin, ne etnikçi tasarımı fikir belleyenler, ne de ideolojik yaklaşım sergileyenler tarihe dayanan jeopolitik farkındalığın ifadesi olan bu sözleri tam olarak değerlendiremez.

Kabul edelim etmeyelim... NATO'nun ileri karakolu ezberleri bunlar. Hala 'seküler milliyetçilik' söylemleriyle ihaleyi almak isteyenler var ama geçti Bor'un pazarı.

Oysa, tarihi Türkistan coğrafyası ile Azerbaycan üzerinden Afro-Avrasya denklemine oturan Türkiye ile güçlü bir jeopolitik bütünleşme ve emperyalizm sürecinin bıraktığı yıkıntıya rağmen İngiliz aklının tecessüm etmiş hali olan Toynbee'nin "dikkat edin" dediği "kuzey Müslümanlığının" şekillendirdiği jeokültürel birliğin yeniden sağlanması söz konusu iken her zaman vurguladığım gibi ezberler hayatımızı yönlendirmeye devam ediyor.

Net söyleyeyim...

ABD'nin askeri doktrininin merkezinde 2007'den bu yana Çin var.

Dolayısıyla Çin, büyük bir kuşatma altında.

Kuşatmayı yarmak için Avrasya ölçeğinde karadan geliştirdiği "Bir kuşak, Bir yol" jeoekonomik hamlesinin merkezinde, "Orta Kuşak" yani Türk Kuşağı bulunuyor.

Gök bayraktan Al bayrağa bu Türk dünyasının jeopolitik üstünlüğü demek.

Onun için diyoruz, Doğu Türkistan'da yaşayan Türkler'in hukukları, ancak bu jeopolitik farkındalıkla korunabilir.