Cumhur İttifakına ve mevcut AK Parti iktidarına karşı büyük bir algı operasyonu yürütülüyor.
Muhalefet partileri, Sözcü ve FOX TV başta olmak üzere her gün yeni bir yalan, yeni bir saldırı var.
Algı operasyonları bilhassa yalanlarla başlatılıyor.
Bu konunun kitabını yazmış olan CHP yandaşı Sedef Kabaş, TELE 1 TV'de katıldığı programda itiraf niteliğinde açıklamalarda bulundu.
Geçen hafta bu itiraf çok konuşuldu:
"Kitleleri etkilemek istiyorsanız, ortaya kocaman bir yalan atın. Ama çok büyük bir yalan olsun. İkinci kriter çok basit bir yalan olsun. Sonrasında da bu basit ve çok büyük yalanı sürekli tekrar et. Ve ardından kitlelerin o yalanı gerçekmiş gibi nasıl kucakladığını otur seyret..."
Ne diyor?
Çok basit, çok büyük bir yalan ve sürekli tekrar...
İşte "128 milyar" üzerinden yürütülen algı operasyonu.
Bu operasyonlara psikolojik saldırılar, manipülasyonlar eşlik ediyor.
Zaten Erdoğan düşmanlığı ile kin ve nefret histerisine kapılmış bir büyük kitle var. "Yalanlara açız açız.." diye inliyorlar.
Hangi yalanı önlerine atsanız havada kapıyorlar.
Algı operasyonları, Batı istihbarat merkezlerinden çok profesyonel ekiplerce hazırlanıp gündeme getiriliyor.
Basit, çok büyük ve sürekli tekrar edilen yalanlar...
Yalanların merkezleri ne kadar çoksa etkisi de o kadar yıkıcı oluyor.
Yeteri kadar medya organı, sinsi sosyal medya trolleri, çok sayıda etki ajanı ve aylardır devrede olan 5. Kol faaliyeti var.
FETÖ, Avrupa'da ve ABD'de bu ahlâksız saldırılarda en önde varını yoğunu ortaya koyarak çalışıyor. Rum, Ermeni ve Yahudi lobilerinden daha fazla bir gözü dönmüşlük sergiliyorlar.
ABD'de, Fetullah Gülen'e "babam" diyen Enes Kanter, Yahudilerden çok Yahudilik yaptığı için manşetlere çıktı.
İçerde ise en acımasız algı operasyonlarını İttifak Partileri yürütüyor.
Ne kadar çok ağız konuşursa o kadar çok yalan, o kadar tekrar, o kadar çok yıpratma/etki söz konusu...
Baştan pek çoğumuz, birbirlerinden farkı olmayan Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu'nun neden tek parti kurmayıp, ayrı ayrı kulvarlarda boy gösterdiklerini pek anlayamadık.
Davutoğlu, "Ben de bilmiyorum ve anlam veremiyorum. Aramızdaki ayrılık, genel başkanlık ya da aradaki görüş ayrılığı sebebiyle de değil." diyordu.
Babacan, "siyasetteki önceliklerimiz, izlediğimiz yöntem ve üslûp oldukça farklı" bahanesini öne sürüyordu.
Yalanlar arttıkça ve "bu hükümet bitti, tükendi, gidiyor..." algısı kuvvetlendikçe daha iyi anlıyoruz ki, gürültü çıkaranların, bağıranların sayısının artması planlanmış.
Erdoğan düşmanlığı dışında hiçbir projeleri olmayan bu partilerin görevi, Zillet İttifakı korosuna katılmaktan ibaret. Her gün durmadan, yeni tehditler, çirkefliklerle "bu iktidar ömrünü tamamladı" korosuna katılıyorlar.
Yalanlarla yürütülen algı operasyonlarına bir başka cepheden de destek veriliyor: Darbe lafını dolaşıma sokmak ve Cumhurbaşkanına hakaret...
Son olarak CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'ın, "Umarım Erdoğan'ın da sonu Menderes'e benzemesin..." siyasî onursuzluğu tam da budur.
Hem de emekli amirallerin gece yarısı üfürmesinden sonra...
Bütün hedefleri, bir darbenin de gerekçesi yapılmak istenen, "Bu iktidar Türkiye'yi yönetemiyor" algısını, memnuniyetsiz kitlelerin beynine beton gibi dökmek...
Muhalefet ittifakına destek verenler Erdoğan düşmanlığı, kin ve nefreti ile bu yüzden sürekli zehirleniyor.
Bu zehirlerin iki kaynağı da Davutoğlu ve Babacan'dır.
Sırf yıkıcı propagandanın, yalanların, psikolojik saldırıların destekçisi olmak için iki ayrı parti halinde siyaset sahnesindeler...