Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" isimli kitabı adeta dünyanın içinde bulunduğu eşitsizlik girdabından çıkmanın reçetesini sunmakta.
Pandemi süreci ile birlikte bıkkın, yorgun toplumların zaten adaletsizlikten kan ağlayan insanların halini çığlıklarla meydana dökmüş oldu.
2. Dünya Savaşı sonrası kurgulanan sistem, düzen BM şemsiye altındaki kurallar silsilesi geldiğimiz noktada çalışmıyor, çalıştırılmıyor.
Başkan Erdoğan, BM kürsüsünden "Dünya 5'ten büyüktür" mottosunu dillendirirken de dünyadaki sessiz çoğunluğun eşitsizlik haykırışına tercüman olmuştu.
İçinde bulunduğumuz Dünya zaten çok zenginlerin hiç doymayan nefislerinin esaretinde değil mi?
Bunca radikalleşen toplumların geldikleri durumun sebepleri nedir acaba?
Bu adaletsizlik, eşitsizlik değil mi?
Peki, bu toplumları açlığa, susuzluğa, yoksulluğa terk edenler veya bu aç ve yoksul ülkelerin tüm yer altı, yer üstü zenginliklerini tek elde sahiplenen küresel sistem ne zaman ve kime hesap verecek?
Bunca eşitsizlik içinde aç ve fakir bırakılan toplumlarda nasıl bir gelecek inşası mümkün olur? Adil dünyanın oluşmasında yoksul kimsesiz bırakılan toplumların sorunları çözülmesi şarttır. Başkan Erdoğan'ın üzerinde durduğu konu da budur.
BM'nin işlevsizliğinin önüne nasıl geçilir?
Bu mekanizmanın daha iyi çalışması için nasıl bir yol haritası çizilmesi sorusuna açık ve anlaşılır bir dille izahat vermiş Erdoğan.
Uzun yıllardır despotik adımlarında sessiz çoğunluğun yani gelişmemiş veya yeni gelişmekte olan ülkelerin derdine ortak olmaya çalışan bir Türkiye tecrübesi var karşımızda. Erdoğan bu tecrübelere dayanarak uzun yıllardır önemli kürsülerden sorunların çözümlerini dile getiriyor. Açık ve kapalı tüm görüşmelerinde bunu söylemekten sakınmadı.
Şimdi BM'nin eylül ayındaki zirvesinde bunlara ışık tutulmazsa bu mekanizmanın çalıştırılmasına gerçek anlamda yardım edilmezse bu dünyanın sadece güçlü olanların dünyası olmadığı, fakir ve yoksul bırakılanlara da aynı eşit düzen inşa edilmezse 'dünya dediğimiz evimizde herkes tehlikededir' demek olacaktır. Son zamanlarda herkes Afganistan'dan bahsediyor. Kimse 'neden böyle bir tablo ile karşı karşıyayız' diye irdeliyor mu? Sonuçlara bakarak yorumlar yapılır, lakin sonuca giden sebepler ortadan kalkmazsa işimiz zor olmaya devam edecektir. Sömürülmüş toplumların, ülkelerin geldikleri nokta güçlülerin vicdansızca hapsetme ihtirası değil mi? Bu adaletsiz ortam terör, radikalleşme üretmez mi? Nitekim üretti. Masaya gelen pastadan herkes emeği hakkı kadar pay alamazsa dünya güvenli bir yer olabilir mi? İşte bunun için adalet şarttır. Evet. Adil bir dünya mümkün. Evet. Başkan Erdoğan'ın değindiği bu dünya için çözümler vardır.
Başkan Erdoğan tecrübesine dayanarak çözüm notlarını da yazdı.
Esas mesele bu uyarılara BM çatısında nasıl ne kadar güçlü yanıt olacak sorusudur.
BM'nin daha iyi çalıştırılması görevini icra etmesi için Türkiye'nin tecrübesi alkışı hak ediyor. BM çatısındaki güçlüler, güç kadar adalete boyun eğerse gerçekten Adil Dünya mümkün.
Paylaşarak büyümenin ne olduğunu anlayan, yaşayan bir medeniyet olarak bu tecrübenin adaletli dünya inşası için kullanılması da elzemdir. Tabii nefsin elinde esir olan insanoğlu anlasa ki ortak evimizde mutluluğun yolu paylaşmaktan geçer o zaman Erdoğan'ın üstüne basa basa anlattığı Adil Dünya modelini kavranması daha kolay olacaktır.