Enkaz başında propaganda

Merkezi Ege açıkları olan ama İzmir’de 17 binayı yıkan depremin ardından Türkiye’de her şeyin yerli yerinde olduğunu görmek çok acı vericiydi.

Deprem, sel, çığ gibi doğal afetler, terör saldırıları yahut teröre karşı mücadele operasyonları toplumun hemen tamamını birleştiriyor, aynı duyguda aynı duada ortaklaştırıyor.

Ama illa birileri çıkıyor, o birliği dağıtacak bir çiğlik, bir fırsatçılık yapıyor.

Van depreminde HDP eliyle yapılan düşmanca muhalefet 2020 kışında yaşanan Elazığ depreminde ve Van Bahçesaray çığ felaketinde olduğu gibi İzmir depremi sonrasında da CHP eliyle yapıldı.

Hayati tehlikenin, kayıpların korkuların olduğu yerde siyasetin yeri olmaz, olamaz, kalbi kırılanlar bunu asla affetmez.

***

Nitekim yine öyle oldu.

Hala enkaz altında çocuklar, kadınlar erkekler vardı; tüm Türkiye duaya durmuştu; ülkenin dört yanından gelen arama kurtarma ekipleri AFAD koordinasyonunda dönüşümlü olarak çalışıyor, mümkün olan en hızlı şekilde kazdıkları kuyulardan canlar çıkarıyorlardı.

Lakin verimsiz siyaset orada da bizi buldu.

Yaşanan her olayı ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı bir argümana dönüştürme çabası, AK Parti’yi eleştirmek için yalana montaja rağbet etme hali en olmayacak yerde bir kez daha boy gösterdi.

Üstelik bu yalan ve çarpıtmalar partinin en yetkili ağızlarından çıktığı için bütün CHP’yi utandırması gereken bir ayıp olarak kayda geçti.

***

AFAD çadırlarına girebilmeniz için evinizin hasarlı olduğunu belgelemeniz gerekiyor. Belediyelerimizin kurduğu çadırlara ise ben buradayım diyen herkes girebilir yalanı CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke’ye ait.

“Cumhurbaşkanı Erdoğan makam aracı enkaz alanına girerken bile yüksek sesle müzik çaldırıyor” yalanı CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Faik Öztrak’a ait.

“Kendi binalarının güvenliğini sağlayamayan devlet, vatandaşın canını nasıl koruyacak?” şeklindeki Kızılay Kan Merkezi’nin yıkıldığı yalanı CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’e ait.

Kızılay Kan Merkezini diline dolayan ise riskli bina ile sağlam merkez arasındaki mesafeyi gayet iyi bilmesi gereken CHP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’di.

Elazığ depreminde de Şanlıurfa’da tadilat halindeki hastanenin videosunu sanki Elazığ’mış gibi sunarak Türkiye’yi yanıltmaya, provoke etmeye çalışan da CHP’li Tuncay Özkan’dı.

***

Can kurtarma derdinde olanların kolayca koordine olduğu olaylarda klavye başındakiler özgürce ayrışıyor, hırlaşıyor, algı çarpıtmaya kalkışıyor.

Bir video var. CHP havzasından bir gazeteci paylaşmış. Kendilerini “biz arama kurtarma ekibiyiz” deme ihtiyacı duyarak tanıtan iki kişi devamında yersiz ve manasız beyanlarda bulunuyor. Enkazda kan ter, toz toprak içinde çalışan ekibe hiç benzemiyorlar. Üstleri başları jilet gibi. Tertemiz giyinmişler, zerre toz yok üzerlerinde, yorgun da görünmüyorlar. Pek de neşeliler. İkisi de İzmir’i övüp devleti kötülüyor. “Devletin ne çadırını aldık, ne bir tas çorbasını içtik” diyorlar. Türkiye’nin minnet duyduğu koordinasyon başarısını, afetzedelere götürülen hizmetleri karalamak için herhalde. Çok saçma ama buna bile ihtiyaç var demek.

Bir başka ahmaklık da şu... Depremden 91 saat sonra sapasağlam kurtarılan ve mahsur kaldığı yeri gören herkesin “Allah saklamış” deyip içinin titrediği kızımız Ayda enkazdan çıkarılırken gözü yaşlı kahramanların “Allahu Ekber” demesi eleştiri konusu yapıldı.

Kendi insanına bu kadar uzak, kendi ülkesine bu kadar düşman bir muhalefet anlayışından nasıl kurtulacağız, anlaşılan daha çok konuşacağız.