İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu göreve geldiğinden beri nasıl bir belediyecilik sergiledi, İstanbul'a ne ekledi, ne eksiltti ayrı bir konudur ama Türkiye siyasetinde benzeri olmayan bir yol denediği ve mesafe kat ettiği kesin.
Mağduriyetten kariyer yaptı Ekrem İmamoğlu. Koltuğunu resmen buna borçlu ve haliyle devamı da gelsin istiyor.
Bundan sebep sürekli sızlanıyor, gerçek olmamasına rağmen "yaptırmıyorlar" diye feveran ediyor. Kaşlar Küçük Emrah misali hep havada.
"Bakın ben çok üzülüyorum" cümlesi en sık kullandığı cümle. "Valla çok üzülüyorum" var bir de.
Keşke birileri hobi niyetine oturup İmamoğlu'nun şu son iki yılda kaç kez "üzülüyorum" dediğine bir baksa! Fahiş bir rakam çıkacağına eminim.
Son olarak sinekten yağ çıkarmak gayretiyle yine, kendisi ve ekibi ortalığı velveleye verdi.
Belediye yönetimlerinin sık karşılaştığı bir durum olarak, bir vatandaşın şikayetinin prosedür gereği değerlendirilmesi ve ön incelemeye alınması sebebiyle "İmamoğlu algı ekibi" fırsatı değerlendirdi ve mağduriyet üretimi için harekete geçti.
E, mağduriyet İmamoğlu'nun ekmeği. İki gündür CHP medyasının ve karşı ittifaka eklenmiş medyanın gün boyu saatlerce konuştuğu konu oldu bu.
Böylece İmamoğlu'nun Türkiye'nin en kalabalık ve ekonomik olarak en büyük şehrinde bilhassa pandemi koşullarında toplu ulaşımı ne kadar kötü yönettiği konuşulmadı.
Metro çalışmalarının neden durduğu, büyük projelerin neden ertelendiği, büyükşehir belediyesinin neden ve nasıl 27 yıl sonra borç alamaz hale geldiği gündeme gelmedi.
Bu sayede Belediye Sözcüsü Murat Ongun'dan başlayarak "yağdaş medya" sözcülerinin ve bu tür haberlerin popüleri İsmail Saymaz'ın hararetle yaydığı Fazilet Durağı yalanından dolayı özür dilenmedi.
Seçim dönemi reklam kampanyalarına malzeme ettikleri atları neden öldürdüklerini açıklamak zorunda kalmadılar.
"Kimse işinden olmayacak" deyip yüzlerce belediye çalışanını gelir gelmez işten niye attıklarını, onların yerine ise binlerce partizanı işe aldıklarını izah etmekten kurtuldular.
Hatta ön incelemeye alınan ve İstanbul'un fatihi, cennet mekan Fatih Sultan Mehmet Han'ın kabrinin de bulunduğu türbegâhta neden saygısız tavırlarla dolaştığını, padişah, padişah eşi ya da değil, sonuçta "ölü" insanların kabrine tekme atar gibi yaptığı o çirkin ve züppe hareketi neden yaptığı bile eleştirildi. Çünkü Ekrem Bey mağdur olmuştu!
Dün gazetecilere konuşurken de doğrusu çok pozcuydu.
Ajanstan çıkma argümanları telaşla peş peşe sıralarken ("dedem de böyle gezerdi", "yokuş yukarı böyle eller arkada yürünür" vs.), kendini önemseme değerli gösterme kaygısıyla "Ekrem İmamoğlu ile mücadele sporu" diye bir branş (!) üretirken, ajans işi "milletimiz diyaframdan güldü" esprisiyle milleti hem güldürüp hem düşündürmek isterken ve benzeri davranışlar yapılsın da işin suyu iyice çıksın diye sürüye tüyo verirken ("şimdi insanlar çıkıp her yerde böyle yürüseler...") hep aynı kaygı seziliyordu.
"Mağdurum, bakın ben çok önemli biri olduğum için benle ne çok uğraşıyorlar" pozları pek sevimsiz.
Öte yandan, Cimer'e yapılan şikayet de şikayetin ön incelemeye alınması da bana kalırsa son derece lüzumsuz.
Yargılayıp ne yapacaksınız?
"Edep adap yoksunu" der geçersiniz.
Şu an soruşturma açılmasını en çok İmamoğlu ve algı ekibi istiyordur zaten. Geçiniz.