Kısa adı TZOB

Uzun adı "Türkiye Ziraat Odaları Birliği"

Birlik 6964 Sayılı Kanun ile 1957 yılında kurulmuş ancak tüzüğün gecikmesi nedeni ile 1963 yılında faaliyete geçmiş.

O günden bugüne 60 yıldır faaliyette bulunan bir birlik.

Türkiye'nin üye sayısı olarak en büyüklerinden olan TZOB aynı zamanda Türkiye'nin tarım politikalarına yön verebilecek en stratejik yapılarından biri.

Bu son derece kritik birliğin görevlerinden birkaçı şöyle;

- Kamu, özel kurum ve kuruluşlara faaliyetleri ile ilgili önerilerde bulunmak.

- İş birliği yapmak.

- Sosyal amaçlı çalışmalara destek olmak.

- Çiftçi haklarını korumak.

- Gıda fiyatlarında üretici ve tüketiciyi koruma adına politika oluşturmak.

Bu kısa hatırlatma ve bilgilendirmeden sonra şimdi gelelim esas konumuza...

Gıda Terörü...

Malum son aylarda gıda fiyatlarında anormal fiyat artışları yaşanıyor.

Bu anlamsız artışların getirdiği ekonomik zorluklar çok can sıkıyor ve bu nedenle de ülkede en çok tartışılan konu başlığı olarak karşımıza çıkıyor.

Market fiyatlarındaki aşırı anlamsız yükseliş ve bu yükselişin bazı kartellerle ilişkilendirilmesi bu konuda yaşanan en büyük handikap.

Benim gıda terörü olarak gördüğüm bu hadise memlekette enflasyonun, hayat pahalılığının ve ekonomik sıkıntıların temel sebebini teşkil ediyor.

Bu nedenle bir şekilde acilen bu işin önüne geçilmeli.

Neden TZOB...

Benim TZOB dememin nedeni de bu.

Konumuz gıda ve bu konu doğrudan TZOB ile bağlantılı.

TZOB eğer isterse alacağı tedbirlerle piyasada çok rahat dengeleyici bir rol üstlenebilir.

Eğer hükümet ile iş birliğine giderse gıda kartelindeki tekel yapılanmayla savaşabilir.

Zararına satacağı için hırsından ürününü yollara dökmek zorunda kalan çiftçinin hakkını koruyabilir.

Ben TZOB neden bu konularla iştigal etmez diye düşünürken geçtiğimiz günlerde televizyonda seyrettiğim bir sahne beni bu konuda daha da derin düşünmeye sevk etti.

Karınca Misali...

Televizyonu açtığımda karşıma, gıda fiyatlarındaki çarpıklığı, bu sektörde dönen dolapları anlatan ve olan biteni sade bir dille, halk ağzıyla sorgulayan Ömer Demir adında bir ziraatçı çıktı.

Anlattıklarını büyük bir keyif ve takdirle dinledim ve anladım ki Ömer gözü karartmış, kıt kanaat geçinmeye çalışan vatandaşın cebindeki üç kuruşa göz diken gıda teröristlerine, cep farelerine savaş açmış.

Uğraştığı işler son derece sıkıntılı, burnu sokmak için yürek isteyen işlerdi.

Ömer'i hem tanışmak hem de cesareti nedeniyle tebrik etmek için aradım.

Konu üzerine dertleşirken bir söyledim bin ah işittim.

Kurşun Yakından Gelir...

Ömer televizyonda bunları anlattığı için yaşadığı baskıları anlatmaya başladı.

İlginçtir baskı market sahiplerinden, gıda kartellerinden değil ait olduğu TZOB'dan, birliğe başkanlık eden Şemsi Bayraktar'dan gelmişti.

Son derece ilginç şeyler anlattı.

Şöyle diyordu Ömer;

"TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar, televizyonlara çıkmamdan dolayı rahatsız oldu.

Bana çıkma diye haber yolladı.

Buna rağmen ben doğru bildiğimi, üretici ve tüketici soyuluyor diye anlatmaya devam ettim.

Ardından başkanı olduğum odaya müfettiş gönderdi.

Müfettiş üç ay çalıştı ve bir şey bulamadı. Zaten herhangi bir şey yoktu, çıkmadı.

Bunun üzerine odayı kapattı.

Bu haksız uygulamaya karşılık mahkemeye başvurdum.

Mahkeme beni haklı buldu ve yürütmeyi durdurma kararı aldı.

Mahkemenin bu kararına rağmen devletin polisi ve birkaç adamı ile odayı bastı ve beraberinde birkaç oda başkanı, ziraat odaları müfettişi ile beraber makamı teslim almaya kalktı.

Tartışma başladı ancak direnç gösterince dayanamayıp gitti.

Ardından odayı kapattılar.

Yine mahkemeye başvurdum.

Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Karara rağmen tekrar odaya geldiler ve aynı şeyleri tekrar yaşadık.

Bu yolla netice alamayacağını anlayınca başkanlık ettiğim ilçeye kayyum atadı.

Yine mahkeme kararı ile bu uygulama da sona erdi.

Ancak üye işleri için kullandığımız ilçe bilgisayar ağını açtıramadık. Halen kapalı duruyor.

İşlem yapamadığımızdan arkadaşlarımız bekliyor, çiftçi bekliyor, üyelerimiz mağdur oluyor.

Maalesef gördüğünüz gibi birlikte kanun yok, nizam yok, hukuk yok.

Yok oğlu yok. Çıkmayacaksın, konuşmayacaksın.

Birilerinin ayağına basıyorsun o birileri de ona bunu sustur diyor.

Mesele bu.

Mahkeme mahkeme dolaşıyorum.

Neden?

Doğruları anlattığımız için.

Üzülerek ifade ediyorum bizim gibi çalışıp mücadele veren arkadaşların bedel ödediğini görüyoruz ama biz doğru bildiğimiz yolda mücadele ediyoruz biliyoruz ki bu köylüye Çiftçiye ve üreticiye destek verenin sırtı yere gelmez 5 TL'ye üreticiden alıp 50 TL'ye satılan bir ürünü bu insanların temsilcisi bu ürünü deşifre edene afişe edene bu kadar zülüm ederse gerisini sizler düşün."

Sadece Ömer mi...

Ömer'in anlattıklarını kelimesine dokunmadan yazdım.

Takdir sizlerin.

Bu arada belirteyim.

Bugüne kadar üretici ve tüketici lehine ne yaptığını sorguladığım bu devasa birliğin başındaki kişi Şemsi Bayraktar, 2003'ten bu yana tam beş dönemdir odaya başkanlık ediyor.

Böylesi kritik kurumlar için iki dönem kuralı uygulanamaz mı?