Neden geriye yolluyoruz? Belki de Batı'ya gitmek istiyorlar!

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan'ın, biraz da sinir uçlarına dokunan teklifiyle göç ve göçmen meselesinin sosyolojik boyutu daha üst perdeden tartışılmaya başlandı. Artık kayıt dışı göçmen konusu, idarenin önünde ivedilikle çözmesi gereken bir mesele haline gelmiştir. Elbette Bolu Belediye Başkanı gibi bir bardak suya muhtaç edecek çözümler peşinde olmamalı Türkiye.. Ama dikkatlerden kaçmaması gereken çok çok önemli bir detay var.. Ne diyor Tanju Özcan: "ben her gün böyle şikayetler alıyorum, çözüm bulmak zorundayım" diyor.. Yani ayrımcılık içeren teklifine referans olarak esnafı gösteriyor. Kendisine şikayetler geldiğini söylüyor. Yani kabul edelim yahut etmeyelim bu konuda bir rahatsızlık olduğunu söylüyor Başkan.. Üstelik, Bolu'da mülteci sayısının nüfusa oranı öyle düşük ki.. Bolu nüfusu 304 bin 628.. Kentteki Suriyeli sayısı 4 bin 222... Suriyelilerin toplam nüfusuna oranı yüzde 1,3 yani.. Anlıyoruz ki, bu çok küçük sayı bile sorun teşkil ediyor.. O halde iki yol var önümüzde;

1- Mevcut halden milletin duyduğu rahatsızlık ne ise onun hallolması sağlanacak..

2-Yeni göçmen girişi durdurulup mevcutlardan da ekonomiye doğrudan katılmayan, katma değer üretmeyenlerin yeni bir rota çizmesine yardım edilecek..

Bu iki yol da şu anda milletin kabulü.. Ancak hâlâ misafir kabul etmeye devam edersek onlar da hepimizin gözünün içine baka baka kriminal bir takım haberlerin öznesi olurlarsa, yetkililer bunu anlatmakta güçlük çeker..

**

En son fonlanan medya tartışmalarında bir gerçeği tüm çıplaklığıyla gördük. Normal şartlarda hemen her konuda CHP'nin kuyruğuna takılıp gitmeyi marifet sayan sol/sosyalist kalemler, konu göçmen olunca hep bir ağızdan 'onlar bizim misafirimiz' demeye başladılar.. Hükümete vurmak için en uygun konu iken Suriyeliler, mesela Can Dündar Tanju Özcan'a saldırmayı tercih etti.. Banu Güven, Nevşin Mengü.. Hatta partisi CHP'nin yerel yönetimlerden sorumlu ismi Seyit Torun bile.. Neden? Ne oldu da kızdınız Tanju Özcan'a? Çünkü işte fon, tam da böyle günler için lazım. Suriyeliler meselesinde Türkiye'den çatlak ses çıkmayacak ki Batı kapılarının açılması tartışması başlamasın. Artık Almanya'nın haklarını savunan Can Dündar elbette kızacak.. Alman devlet televizyonunda çalışan Banu Güven elbette itiraz edecek.. Fonlu medya, göçmenlerin Türkiye'de kalması için kamuoyu oluşturacak. Ya da en kötü ihtimalle sahaya tek seçenek olarak 'geri' dönmeleri sunulacak.. Ümit Özdağ ya da Sinan Oğan gibi en radikal çıkışları yapan yabancı karşıtları bile başka bir seçenekten söz etmiyor; "geri gönderelim".. Kılıçdaroğlu'nun politikası da bu.. Evet de bir ihtimal daha var arkadaş..

**

Bakın bütün kavga gürültü nerede kopuyor? Doğu sınırlarında, öyle mi? Başta Suriye olmak üzere Hatay'dan Doğu Anadolu'ya Van'a kadar uzanan hatta sızmalar yaşanıyor. Biz ise bütün enerjimizi Batı sınırlarımıza veriyoruz. Neden? Avrupa'ya gitmesinler diye. Bizimkisi biraz da vicdani bir tutum. Zira Meriç kıyısında insanları çırılçıplak soyup Türkiye tarafına attıklarını, Ege denizinde botlarını zıpkınla batırdıklarını görünce sahiden bırakmak istemiyoruz insanları. Çünkü başlarına ne geleceğini az-çok biliyoruz. Fakat kabul edelim ki göç, tek başına bizim problemimiz değil.. Bu uluslararası bir sorun. Ve madem öyle Batı da bu sorunun bir parçası olarak yer almalı.. Avrupa, "Batı kapılarımız"ın sıkı sıkı kapalı olduğunu gördükçe, sorunun ciddiyetine vakıf olamıyor anlaşılan.. Kapıyı azıcık aralamakta yarar var yani. Fonlu medya buna itiraz edecek ama geri yollamak gibi faşizan bir tutum yerine ne yapmak istediklerine karışmamak gibi özgürlükçü bir yolu dünyaya daha kolay anlatabiliriz bence.. Bırakalım göçmenler ne yapmak istiyorlarsa yapsınlar.