Ressam Peyami Gürel'in, 2003'te tamamladýðý bir yaðlý boya tablosunun ismidir; Ol Ýradesine Giriþ. Allah'ýn yaratýlýþtaki "ol" emrine yaptýðý atýfla, ontolojik olarak "vefa"nýn yani baðlýlýðýn seyri hakkýnda önemli iþaretler taþýr bu tablo. Ressam bu eseriyle, Allah'ýn yaratýrken aslen kendi sözünde durduðunu ve halen "ol" sýrrý içinde olmakta olan evrenin de bu vefa akdi çerçevesinde dönüp durduðunu ifade eder adeta...
Gizli bir hazine olan Allah'ýn bilinmekliði isteyerek yarattýðý âlem-insan, nasýl bir vefa-baðlýlýk akdi içinde var kýlýnmýþsa, âlem-insan da kulluk bilinciyle, vefa ve baðlýlýk akdi üzerinden Rablerine baðlýdýrlar. Resimlerin dili yok ama kelimler de biz seyircilerin elinde. Bu resimle Peyami Gürel, yaratýcýya nasýl kuvvetli bir baðla hatta kaderle baðlý olduðumuzu anlatýyor bence.
Beni büyüleyen, nefti, bulutsu ve sükunetli olmayan yeþil bir zemin üzerinde, bir kýsmý hafif aydýnlanmýþ bir siyah deliðin veya sýrlý bir aynanýn üzerinde, altýn renkli, ince harflerden birkaç söz yazýlmýþ, tabii kaligrafik desen olarak kullanýlmýþ harfler bunlar, hatta bir tür cebir denklemi veya kalp atýþlarýnýn yazýldýðý EKG çizgileri gibi, alýn yazýsý mý yoksa, niye olmasýn ama iþte o ilk bakýþta gölgede bir gezegen gibi de gözüken o siyah aralýðýn, o siyah sýrlý aynanýn, o kara maðara aðzýnýn üstünde hafif, sarýþýn harfler, iþaretler... Derken, ani bir þey oluyor, maðaranýn kalbinden fýþkýran bir ýþýk huzmesi içinde, bir lav þelalesi halinde, ýþýklý havuz veya kadeh gibi bir yere dökülen çeyrek halka þeklinde kýzýl bir baðlantý çýkýyor karþýmýza...
Bence ressamýn devrimci cesaretiyle, bilinçli þekilde kýpkýzýla boyanmýþ bir ayrýntýdýr bu. Küpe halkasý mý, bir boyunduruk mu, bir zincir mi veya pranga mý, niþan yüzüðü mü, her ne olursa olsun, o bir kulp... Simsiyah, gece gibi bir bilinmezliðin kalbinden yansýyan bir ýþýk açýsýnda akmaya ve akmaya devam ediyor ama akarken, her nasýlsa, gitmiyor, uzaklaþmýyor, kaçmýyor, kopmuyor. Akarak, bir çeþme gibi sürekli çaðlayarak, ama orada merkezçek bir kuvvetle, öylece baðlý, duruyor.
Bu merkezçek kuvvet 'vefa'dýr. Baðlýlýktýr.
Ve bu büyük bir iþtir. Ýnsanýn ve eþyanýn vefasý, insanýn ve eþyanýn kaderidir çünkü.
Allah'ýn "ol" emriyle var edilmiþ her þey, O'na bir vefa akdi ile baðlýdýr. Yani kul olmakla oluþan, bir baðlýlýkla iliþkilidir insan, yaratýcýsýna.
Bu yüzden ben, ressamýn "ol iradesi" hakkýnda yaptýðý bu resimde, en çarpýcý kýsým olarak, bir baðlanma aracý olan 'kulp'u gördüm. Bir niþan yüzüðüne de benziyordu pekâlâ. Abartýyor olabilirim ama kýzýl oluþu o halkanýn; aþkla, ateþle, kibritle, alevle, çakmakla, sürtünmeyle, kanla, itiþ kakýþla, yara bereyle, elbette savaþla, hatta þehadetle bir þekilde baðlantýlý olduðunu düþünmemi de kolaylaþtýrýyor.
Niçin hemen aþka ve þehadete gittin diye soracak olanlara þöyle cevap verebilirim: Aþk olmasa da her baðlýlýk, içerdiði saygýdeðer ve sabýrlý duruþ, vazgeçmeyiþ gereði, aþký anýmsatýr. Hatta gerektirdiði özveri ve cesaret gereði baðlýlýk, çoðu kere aþktan daha az parlaktýr diyemeyeceðimiz, yüksek bir yerdedir. Ve sahibiyet tutkusu barýndýrmadýðýndan, bazý Ýslam felsefecilerine göre o, yani vefa, yani baðlýlýk, müminliðin de ana vasfýdýr. O, sözünde durmaktýr.
Vefa bir davadýr. Saðlam iradeli inanç anlamýndadýr. Bu baðlamda vefanýn en güzel temsilcileri, þehitlerimizdir. Onlar, verdikleri söze öylesine sýdkýyyetle baðlýdýrlar ki, canlarýný, büyük bir feragatle, bir gül bahçesine geçercesine bu davaya adayacak kadar...
Vefa, Hz. Ýsmail'in býçak altýna yatarkenki tertemiz kalbidir. Vefa, Hz. Ali'nin, sevgili Efendimiz'in yerine yatarken kuþandýðý dupduru teslimiyettir. Vefa, Çanakkale'de yan yana yatan Mehmetlerin masumiyetidir. Vefasý olanýnsa elbette kurbiyyeti, yakýnlýðý vardýr.
Günümüzde birbirine karýþtýrýlan iki mef'um var. Baðýmlýlýk ile baðlýlýk arasýndaki farka gelince, Hazreti Yusuf kýssasý üzerinden bu ikili arasýndaki ince ayrýmlar anlatýlýrken; "Yusuf iki kere sevildi, birinci sevgi babasýnýnkiydi ki o 'Rahman' isminin tecellisiydi, ikinci sevgi ki kadýnýn sevgisiydi ki, 'Vedud' isminin tecellisiydi' derler büyükler. Ýlk sevgi, baðlýlýk çerçevesinde merhamet üzerinden tanýmlanabilecekken, ikinci sevgi, sonuçlarý yýkýcý olabilecek tutkulu bir baðýmlýlýk örneði olmuþtur insanlýða. Yalnýz bu bahiste dikkatimizi celbedecek þey, her ikisinin de esmayý hüsna tecellilerinden bir tecelli olduðudur. Tabii bu bahisler tehlikeli tecrübelerdir.
Belki bu tehlikeliliði hissediþindendir ki, Peyami Gürel'in "ol" konulu resminde, haþmet, görkem ve kasvet iç içedir. Resmin en hareketli kýsmý ki kýzýl bir çeyrek halka demiþtik, iþte her þey orada olup biter, gizli bir hazineyken bilinmekliði isteyen Cenabý Allah, tam orada "ol" diyecektir ki; sanki bir içten içe taþan ýþýk, sanki parlak bir havuza dolan bir cennet þelalesi gibi aniden, o kýzýllýk çýkar karþýmýza... Siyah ve saðlam bir sýrla örülmüþ aynanýn kalbinden taþan kýzýl bir þelale...
Ýþte, orasý, dünyadýr.
Dünya, bir baðlýlýk nizamý içinde, vakit geldiðinde, derlenip toparlanýp "raciun" sýrrýna geçecektir. Yani, o siyah sýrlý aynanýn, arka yüzeyine, resimde de zaten görünmeyen, bilinmeyen, meçhul baþlangýca, geri dönecektir.
Böylece aslen içeriði zaten vefa olan 'vefat', verdiði sözde vefa ederek, kaderine razý gelenlerin, geri dönmüþlerin, son iþidir diyebiliriz ki; "bütün" ile "parçacýk" arasýndaki ayrýlýk macerasý, mesafesi sona erecektir. Verilen söz tutulacak ve her þey geldiði yere geri dönecektir.