Mustafa Sabri Beşer
Mustafa Sabri Beşer
Tüm Yazıları

Sanat, ötekinin silahı mıdır?

Mutlu ve başarılı bir gençliğin inşa edilmesinde manevi değerlerin yanı sıra kültürel değerlerin de önemi inkâr edilemez. Buna rağmen muhafazakâr toplum manevi inşaya verdiği önemi maalesef kendi kültürüne ait çalışmalar yapma noktasında ihmal ediyor.

Başta müzik, resim, tiyatro olmak üzere kültürel faaliyetlerin çocukların beden ve ruhi gelişimlerinin önemi üzerine yapılmış çok sayıda bilimsel çalışma var. Bütün bu çalışmalardan varılacak ortak kanaat, kültürel faaliyetlerin çocukların her açıdan sağlıklı, başarılı, özgüvenli bireyler olmasına olumlu katkılar yapacağıdır.

Batı; sinema, roman, müzik, tiyatro, müze gibi kültür üreticilerine geniş bir yer vermektedir. Avrupa ve Amerika başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin şehirlerine bakıldığında tiyatro salonları, müzeler gibi kültürel yapıların ne kadar çok olduğunu görebiliriz. Bu çokluğun amacı gençlerini kurtarmak değil aksine algı yönetimiyle onları istedikleri şekle sokmaktır. Ve başarıyorlar da!

Doğu toplumları olarak maalesef manevi gelişimimiz yanında kültürel gelişimimize de aynı önemi vermiyoruz. Halbuki unutmamalıyız ki manevi gelişimimiz; bize ait değerleri didaktik olduğu kadar estetik olarak da hayatımıza işlemekle olacaktır.

"Uçmak için iki kanada ihtiyaç vardır" gerçeğini unuttuğumuz için gençlerimizin tek kanatla yol almaya çalışmalarını bekliyor, bu sebeple de onların gelişimleri konusunda eksik kalıyoruz ya da onların dilini anlayamıyoruz.

Gençlerimize her ne kadar tevazu, alçak gönüllük, özgüven gibi manevi değerleri kuru nasihatlerle vermeye çalışsak da bu erdemleri ve bunlara bağlı kalmanın sonuçlarını hem gözlemleyip hem sergileyebilecekleri alanları yeterince desteklemiyoruz.

Bugün cami ve imam hatip okulları sayılarında gözle görülür bir artış var. Bu alanda yapılan iyileştirmeler oldukça memnuniyet verici. Bu yönde olması gereken yapılıyor zaten. Ancak aynı şeyleri kültür-sanat alanıyla ilgili söylemek mümkün değil.

Yaşadığımız dünya maalesef gençlerimizin, bu okullarda öğrendiklerini yaşamaya çalışmaları halinde Peygamber Efendimizin (sav) tabiriyle "garip" kalacakları bir dünya. Oysa öğrendiklerine, bu dünyaya ait kültür ögeleri vasıtasıyla gerçek hayatta rastlamış olsalar belki de bunların gerçekliğine ve uygulanabilirliğine olan inançları artacak ve bunları savunur hale gelecekler.

Muhafazakâr aileler çocuklarının dini eğitimine verdikleri önemi kültürel ve sanatsal gelişimlerine vermedikleri sürece kendinden ve kimliğinden emin çocuklar yetiştirmeleri mümkün olmayacaktır.

Çocuklarımızı ve gençlerimizi yetiştirirken sadece kendi mahallemizin yerleşmiş ve donuklaşmış standartlarına göre değil; kendine ait değerlerin dinamik olduğunun bilinciyle dünyaya açılacak, dünya gençleriyle mücadele edecek donanımda yetiştirmeliyiz.

Biz her ne kadar görmezlikten gelsek de "bunlar bizim kültürel kodlarımızda yok" desek de tiyatro, roman, müzik gibi kültürel faaliyetlerin haramlığını-helalliğini tartışsak da dünya gençleri bunların üzerinden besleniyor. Eğer İslam'ın ve ona ait kültürün boşluk bırakmayacak şekilde hayatı kapsadığına inanıyorsak bu alanlarda bizim işimiz yok deyip kenara çekilemeyiz.

Hafta içinde katıldığım Kısa'dan Hisse Kısa Film Yarışması Ödülleri programında açılış konuşmasını yapan Burhanettin Can yaptığı konuşmaya: "Sanat silahtır, kalem silahtır. Batı son üç yüz yıldır gençliğimizi sanat ve kalem silahıyla vurdu/vuruyor. Biz tiyatronun kültürümüzde var olup olmadığını tartışırken onlar bizi tiyatroyla, müzikle, sinemayla, romanla vuruyor. Camiye, okula, kursa yapılan yatırımların sinemaya, tiyatroya, sanata yapılmasının konjonktürel olarak geleceğimiz adına daha isabetli bir yatırım olacağını yadsıyamayız."cümlesiyle giriş yaptı. Dijitalleşme süreci ve haz-hız dengesini koruyamayan gençlerimizin ilgisi açısından isabetli bir tespit olduğu kanaatindeyiz.

Dar planda, Müslüman aileler çocuklarını kaybetmek istemiyorsa; bunlardan haberdar olup yeni neslin dilinin, eğilimlerinin bu alanlarda toplandığını görmek zorundadır.

Bunu görmezlikten gelmek, ihmal etmek bir çözüm değildir, daha çok sorunlar üretir.