Urumçi ve Kaşgar Türk-İslam şehirleridir!

Devletler arası ilişkilerin dikensiz gül bahçesi olduğu görülmüş şey değildir. İlişkileri çok iyi olan devletler arasında bile sorunlar çıkmıştır, çıkmaktadır.

Türkiye gibi Asya içlerinden Avrupa ortalarına kadar büyük bir coğrafyada bir şekilde kökleri ve izleri bulunan bir ülkenin ilişkileri elbette ki değişkenlik arz eder.

Bugün gönül coğrafyası olarak adlandırılan bölgelerde Türkiye'yi memnun eden gelişmeler olduğu gibi rahatsız eden gelişmeler ve uygulamaların varlığı da bir gerçektir.

İlişkide bulunduğu her ülke ile her şeyin yolunda olduğunu söylemek doğru olmaz.

Anlaşılan konular vardır, ihtilaflı alanlar vardır.

Kimi alanlarda anlaşılıyor diye ihtilaflı konularda taviz verildiği anlamı çıkmaz.

Türkiye'nin bölgedeki ülkelerle iyi ilişkileri olduğu gibi çok sayıda ihtilafı da var.

Küresel güçlerle ilişkilerde de durum aynıdır. Mesela ABD ile mesela Rusya ile ilişkilerimiz de öyle.

İttifak edilen alanlar da var ihtilafın devam ettiği alanlar da.

Çin ile ilişkilerimiz de öyle.

Çin artık önemli bir küresel güç olarak hem ekonomide hem siyasette varlığını güçlendirirken Türkiye'nin Çin ile de rasyonel bir dış politika yürütmemesi düşünülemez.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Çin ziyaretine de bu çerçeveden bakılmalıdır.

Türkiye'nin Çin ile en büyük sorunu oradaki soydaşlarımızın maruz kaldığı baskılardır.

Doğu Türkistan ya da bugünkü resmi adıyla Sincan-Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşayan soydaşlarımızın maruz kaldığı asimilasyon (https://www.yenisafak.com/yazarlar/taha-kilinc/dogu-turkistana-iceriden-bakinca-4626195) ve baskılar Türkiye'nin gündeminden hiç düşmemiştir.

Camilerimizde Gazze için yapılan duaların yanı sıra sürekli Uygur Türkleri için de dua edilmekte ve toplumun hassasiyeti bu konuda zirve yapmıştır.

Tam bu ortamda Fidan'ın ziyareti büyük beklentilere yol açmıştır.

Toplumun özellikle muhafazakâr ve milliyetçi kesimi, ziyaretin ana başlıklarından olan ekonomik ilişkiler ve küresel meselelerden ziyade Uygur Türkleri'yle ilgili neler yapılacağına kilitlenmiştir.

Oysa Hakan Fidan TİKA'dan MİT'e bu konulardaki birikimi ve tecrübesiyle toplumun beklentilerine cevap verebilecek donanıma sahip bir bakandır.

Öyle olduğu için Uygur Türklerinin meselesini diğer meselelerden ayrı tutmamış, onlarla birlikte ele alarak toplumun beklentilerine pozitif cevap vermiştir.

Fidan, ikili ilişkiler bağlamında, Çin-Türkiye ilişkileri konusunda muhataplarına ticaret açığını kapatma konusunda somut adımlar sunmuştur.

Temaslarında Türkiye'nin, Çin'in Asya'da 1'inci, dünyada 3'üncü büyük ticaret ortağı olduğunu hatırlatan Fidan, Türkiye aleyhine seyreden ticaret açığının azaltılmak istendiğini vurgulayarak, Türkiye'nin tarım ve gıda ürünlerinden daha fazla ithalat yapılmasının beklendiğini Pekin yönetimine iletmiştir.

Ayrıca, Çin'den daha fazla turistin Türkiye'ye seyahatinin teşvik edilmesinin ve nükleer enerji dâhil enerji alanında işbirliği yapılmak istendiğini de dile getirmiştir.

Görüşmelerde, Çinli şirketlerin Türkiye'ye doğrudan yatırımlarının teşvik edilmesi beklentisini paylaşan Fidan, Orta Koridor ile Kuşak ve Yol Girişimlerinin uyumlaştırılması konusunda daha fazla çaba harcanması gerektiği üzerinde durmuştur.

Küresel konular bağlamında ise daha geniş bir perspektif çizmiştir.

Filistin konusunda hem Türkiye'nin hem Çin'in Gazze'de bir an önce ateşkes ilan edilmesi; iki devletli, başkenti Doğu Kudüs olan 1967 sınırları temelinde barış sağlanmasını istediğinin altını çizen Fidan, Çin tarafına bu amaçla birlikte çalışılacağı, iki ülkenin Ukrayna meselesinde de adil ve kalıcı barışın tesisi konusunda ortak anlayışa sahip olduğunu görmekten memnuniyet duyduğunu iletmiştir.

Fidan, Asya Pasifik'teki gelişmelerin de yakından takip edildiğini aktardığı Çinli muhataplarına, Tayvan konusunda Türkiye'nin tutumunun belli olduğu ve "Tek Çin" politikasını izlediğini hatırlatmıştır.

Ve Uygur Türkleri konusunda, Türkiye'nin görüşlerini Pekin'de ve Sincan'da samimiyet ve açıklıkla Çin makamlarına aktarmıştır.

Sincan bölgesine 2012'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakan olarak yaptığı ziyaretten bu yana en üst düzeyli ziyareti gerçekleştiren Fidan, 4 Haziran'da Çinli mevkidaşı Vang ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Urumçi ve Kaşgar'ı "Türk-İslam şehirleri" olarak tanımlamıştı.

Fidan'ın temaslarının bu açıdan, Sincan'daki durumu doğrudan gözlemlemek ve buradaki resmi makamlara Türkiye'nin görüşlerini net biçimde aktarmak bakımından çok faydalı olduğunda şüphe yok elbette.

Fidan'ın "Tek Çin" söylemiyle yürüttüğü diplomasi Uygur Türklerini görmediği anlamına gelmiyor.

Tam tersine, Türkiye'nin etnik, dini ve kültürel bağlara sahip olduğu Uygur Türklerine çok önem verdiği; Uygur Türklerinin Çin ile Türk dünyası ve Çin ile İslam dünyası arasında bir köprü olduğu hususunu paylaştığı bir diplomatik adım olarak değerlendirilmelidir.

Öyle de olmuştur.

Bakan Fidan, Uygur Türklerinin ve Çin'de yaşayan diğer tüm halkların refah ve huzur içinde olmasının Türkiye'yi fazlasıyla memnun edeceği mesajını vermiş; görüşmelerde Uygur Türklerinin kültürel haklarının korunması ve değerlerinin yaşatılması konusunda Türk dünyası ve İslam dünyasının hassasiyetlerinin herkesçe bilindiğini hatırlatmıştır.

Fidan, bir bakanın yapması gerekenleri hakkıyla yapmıştır.

Hele de Urumçi ve Kaşgar sokaklarında gezmesi, Türk çocuklarıyla samimi sohbeti, yaşlı bir Uygur Türkü hanımla diyaloğu bizi gülümsetmiş, bizim gönlümüze adeta su serpmiştir.

Onların sahipsiz olmadığı bu gücümüzle ancak bu kadar anlatılabilirdi.

İşin garibi Yeni Şafak gazetesinin aynı günlerde 'Çin'in sessiz İşgali' başlıklı haber yayınlamasını, seküler kesim, İslamcıların Fidan'a operasyonu olarak görmesi ve bunu Atlantikçilerin rahatsızlığı şeklinde yorumlamasıydı.

Oysa başta belirttiğim gibi devletler arasında ihtilaflı konular da vardır ve siyasetçiler zamanın ruhuna göre hareket ederler. Yeri gelir ittifak konuları ön plana çıkar, ihtilaflı konular buzdolabına kaldırılır; yeri gelir tam tersi olur.

Bakan Fidan deneyimli bir diplomat olarak bunun gereğini yapmıştır.

Yeni Şafak'ın haberi ise Fidana köstek değil tam tersine destek olarak da yorumlanabilir.

Muhataplarıyla görüşürken Türkiye'deki bu tepkiyi onlara göstermesi elini zayıflatmaz bence güçlendirir.

Dolayısıyla bu haberi Atlantikçilerin rahatsızlığı şeklinde yorumlamak yerine Çincilerin rahatsızlığı diye yorumlamak daha isabetli olabilir.

Sekülerlerin bu tutumu ABD emperyalizmine karşı çıkarken, Çin emperyalizmini savunmanın başka bir versiyonu olarak da görülebilir.

Nereden bakıldığı önemli!