Bu gece hidayet rehberimiz kitabımızın Efendimize indirilmeye başladığı gece.
Bu gece kitabımızda bin aydan daha hayırlı olarak tavsif edilen Kadir Gecesi.
Sabaha kadar meleklerin yeryüzünü teşrif ettiği gece.
Tan yeri ağarıncaya kadar esenlik dolu gece.
Her ne kadar Efendimiz bu mübarek geceyi ‘Ramazan ayının son on gününde arayınız’ buyurmuşsa da 27. Gecesi olduğuna dair vaki bir rivayete binaen bu gece ihya edilir hale gelmiştir.
En isabetli olan, son on günün gecelerini daha itina ile ihya etmektir. Bazı ülkelerde son on günün tamamında cemaatle teheccüd kılınması bu itibarla güzel bir gelenektir.
Batılılaşma politikalarıyla birlikte geleneklerimizden koparılma tehdidine maruz kalmış olmamıza rağmen son çeyrek asırda zahirde de olsa Ramazan ayının bir hayır ayı olduğunu, bir infak ayı olduğunu, bir Kuran ayı olduğunu gösteren programları başlatmış eski Ramazanları aratmayacak şekilde bu ayı değerlendirmiş olduğumuzu görüyorum, şükrediyorum.
1994 yılından itibaren Ramazan Türkiye’de sosyal boyutu itibariyle bir başka ihya edilmiştir. Her ne kadar kimi programlar bu ayın ibadetini ihmal eden ihtivaya sahip olsa da Ramazan ayının diğer aylardan farklı olduğu topluma ihsas ettirilmiştir. Öyle ki oruç tutmayan kimi belediye başkanları bile iftar çadırı kurma ihtiyacı hissedecek kadar bu etkinlikler sosyalleşmiştir.
Bu etkinliklerin Ramazana ait ibadetleri gölgeleyen özelliklerinden; riya ve gösteriş kokan ögelerden arındırılarak devam etmesi temennimizdir.
Ancak Ramazan ayının fert fert her mümini ilgilendiren boyutu itibariyle eksiklerimizin bulunduğunu Kadir Gecesi münasebetiyle hatırlatmak isterim.
Orucun aç ve susuz kalmaktan ibaret bir ibadet olmadığını hep söyleriz. Ellerimizin, dillerimizin, gözlerimizin ve kalbimizin orucunu ihmal ederiz.
Yalan, gıybet, koğuculuk, harama bakmak ve yalan yere yemin etmenin orucu ve abdesti bozduğuna dair rivayetler vardır.
Onun için oruç yemeyi ve içmeyi terk etmenin ötesinde, insanın kendini hesaba çekmesi yaratıcı ile ve çevresiyle ilişkisini gözden geçirme vesilesi olduğunu hatırlaması gerekir.
Bu hususta rehberimiz elbette ki bağışlanmış olmasına rağmen sabahlara kadar ayağı şişinceye dek ibadet eden Efendimizdir.
Onun Ramazan ayına verdiği ehemmiyet ile bizimkini kıyaslayıp ona yaklaşmayı ne kadar başardığımıza bakmalıyız.
Geçmiş Ramazanlarda dışarıyla irtibatımız fazla olduğu için belki kendimizi hesaba çekme fırsatı bulamadık ama bu Ramazan mecburen evlere kilitlenmiş olmanın verdiği kendimizle baş başa kalma fırsatını değerlendirmeliyiz.
Bu geceyi ihya ile başlayabiliriz.
Biz fert fert düzelmedikçe toplum düzelmeyecek, toplum değişmedikçe Yaratıcı da onu daha güzeliyle değiştirmeyecektir.
İslam ümmeti olarak nereye baksak bir felaket manzarasıyla karşılaşıyoruz. Dünyanın en zengin ülkeleri olmamıza rağmen en fakir ümmetiz.
Sadece zekatımızı (Müslümanların yıllık zekatı 400 milyar dolar civarındadır.) yerine vermiş olsak bugün fakir bir fert kalmayabilir.
Hani nerede?
Hadi fakirliği bir kenara bırakalım. En zengin ülkelerimiz bile emperyalizmin kıskacı altında. Müslümanların kanını döken silahlara milyarlar yatırılırken ümmetin fakirlerine cüzi sadakalar dağıtarak sorumluluğun yerine getirildiğine inanılan bir sorumsuzluk girdabındayız.
Ümmet olarak emperyalizmin boyunduruğu altında zilleti yaşıyoruz.
Kays Said’e ait olduğu yazılan bir twitter mesajı dikkatimi çekmişti. Diyor ki, “Kadir gecesi uyuyup yılbaşı gecesinde sabahlara kadar eğlenen ümmet zelil olmaya mahkûmdur.”
Kutluyor ve gecenin duasıyla bitiriyorum:
“Allahım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin bizi affet.”