Yolumuz üzerindeki önemli ‘km taþlarý'ný ‘es' geçmemek…

Birlik Vakfý'nýn Ýstanbul-Çemberlitaþ'taki merkezinde, her cumartesi günü 14.00'dan sonra verilmekte olan konferanslarýn 27 Ocak gününde, Ýstanbul Medeniyet Üni. Ýlâhiyat Fak. öðretim üyesi kadrosundan Prof. Mustafa Uzun Hoca, Mâhir Ýz merhûm üzerine konuþtu.

Hâfýzam beni bir anda 1970'lerin sonuna götürdü. Ýstanbul-Aksaray'da, bir gazino içinde ve dýþýnda Erbakan Hoca'nýn ilk partisi olan Millî Nizâm Partisi, 4-5 bine yakýn insanýn katýlýmýyla kongresini yapýyordu. Hançerelerden yükselen 'tekbîr' sadâlarý, ilâhîler ve özellikle de merhûm Abdurrahîm Karakoç'un, 'Kör dünyanýn göbeðine Hak Yol Ýslam yazacaðýz!' gibi mýsralarýnýn da bulunduðu ve heyecandan boðazlarýmýz düðümlenerek, gözlerimizden yaþlar boþanarak okunduðumuz marþlarla yapýlan o kongrede, her ikisi de merhûm Mehmed Âkif'in yakýn iþbirliði ve dâva arkadaþlarýndan olan Mâhir Ýz (1895-1974) ve Eþref Edib (1882-1971) gibi, Ýslamî camianýn büyük yol önderleri de Erbakan Hoca'nýn yanýnda yer alýyordu ve Mâhir Ýz Hoca'yý ilk o zaman yakýndan görmüþ ve dinlemiþtim. O zamanlar Mâhir Ýz Hoca 75 yaþlarýndaydý ve 50 yýlý aþkýn bir muallimlik hayatý vardý.

Mâhir Ýz Hoca, dâva adamý olan büyük bir muallim idi ve Ýmam-Hatib mekteplerinde ve Yüksek Ýslam enstitülerinde binlerce öðrenci yetiþtirmiþti. 27 Mayýs 1960 Askerî Darbesi'nden sonra, dönemin Diyanet Ýþl. Baþkanlýðý, abes bir iþe, Kur'an-ý Kerîm'in 'latin harfleri'yle yazýlmasý iþine giriþmiþ ve en sert karþý çýkýþý Mâhir Hoca'dan görünce, o teþebbüsten vazgeçilmiþti.

Büyük bir tefekkür ve dâva adamý olan Mâhir Hoca'yý anlatan Mustafa Uzun Hoca'nýn 2 saati aþan sunumundan çok istifade ettim. Onun da, Mâhir Hoca'nýn 'rahle-i tedrisinden geçtiðini ve kültürümüzün derinliklerine vukûfiyetini yansýttýðýný fark ettim ve içimden teþekkür ettim.

*

Bu tefekkür ziyafetinden sonra, Fatih'de, Fatih PTT'sinin yakýnýnda bulunan Ýnkýlab Basým-Yayýnevi'ne de yetiþmem gerekiyordu. Çünkü orada da, cumartesileri 16.00'dan sonralarý sunulmakta olan tefekkür ziyafetlerinin bir yenisine daha da yetiþmem gerekiyordu. Orada da Sakarya Üni. Tarih Bölümü öðretim üyelerinden Prof. Necmeddin Alkan'ýn, Sultan 2. Abdulhamîd'i 'Â'râf'ta Bir Hünkâr' baþlýðý altýnda ele aldýðý bir sunumu olacaktý. Necmeddin Hoca, Osmanlý'nýn özellikle de son 300 yýlýndan bu yana olan yakýn tarih dönemleri üzerinde, daha bir mudakkik/derin tedkik ehli bir tarihçi.

Konusunu 'Â'râf'ta bir Hünkâr' deðerlendirme cümlesiyle sunmasý bu konuya nasýl baktýðýnýn ön iþaretlerini veriyordu. Yeni nesillerin, kültürümüzün bize çok derin ufuklar açan bazý kelimelerini anlamalarý kolay deðil. Gerçi, 'Â'râf' kelimesini zaman zaman, baþka vesilelerle de kullanýyorlar, ama onun ne demek olduðunu sorduðunuz zaman, genelde cevap alamýyorsunuz.

'A'râf', 'daðlarýn en yüksek tepeleri' mânasýna gelmekte olup, bazý tefsirlerde cennetle cehennem arasýndaki yükseklikler olarak, iyi ve kötü amelleri eþit olan müminler durumunda olanlara, her iki tarafýndakilerin gösterileceði ve 'Cennetlikleri selâmlamalarý, gözleri cehennem ehline çevrilince', "Rabbimiz, bizi bu zâlimler zümresiyle beraber bulundurma!" diye dua etmelerinden hareketle, müfessirlerce, "tartýlaraðýr gelenlerle, hafif gelenlerin durumlarýnýn (el-Â'râf, 7/8; el-Mu'minûn, 23/102; el-Qāria, 101/6)'da belirtildiðine iþaretle, bu mânada yorumlanmýþtýr.

*

Necmeddin Hoca da 2. Abdulhamîd'i deðerlendirirken, bu konuda yapýlan 'Ulu Hakan' veya 'Kýzýl Sultan' gibi nitelemelerin her ikisinin de abartýlý övgü ve yergiler olacaðýný belirterek, '2. Abdulhamîd'e, tarih daðýnýn 'â'râf'ýndan, tepelerinden bakmaya dikkat ve insafla bakmaya gayretle, o dönemin Avrupa ve dünya þartlarýný gözler önüne sermeye çalýþtý ve buna raðmen, -fakir'in de zaman zaman ifade ettiði üzere- yanlýþlarýyla/doðrularýyla son 300 yýl içinde yaþadýðý dünyayý, zamanýn þartlarýný ve geliþmelerini en geniþ ufuklu bir bakýþ açýsýyla deðerlendirmeye çalýþmýþ nâdir devlet adamlarýmýzdan birisi olduðunu ifade etti.

*

Bir toplantý da geçen hafta Eyyub Sultan Belediyesi'nin Kültür Merkezi'ndeydi. Gazze Savunmasý konulu o toplantýda, bir emekli general, kendi tarih yorumunun hayalî tablosunu uzuuun uzun anlatýp, sonra da, "Roma þehrini kuran etrüsklerin isminde de, Trakya kelimesinde de 'Türk' denilmek istendiði (!)" gibi noktalara bile geldi; 'Gazze' konusu ve toplantýsýyla ilgisi ne ve nasýl kurulmuþ ise.

*

Gazze'den bahsetmiþken... Güney Afrika'nýn bir Yahudi olduðunu söyleyen Cumhurbaþkaný ve Amerikan Kongresi'ndeki Yahudi senatör Sanders'in, Siyonist Ýsrail rejimine karþý çýkýþlarý, bütün Yahudilerin Siyonist Ýsrail rejiminin yönetici kadrolarý gibi olmadýðýný anlatmaya yeter.

Ancak, Gazze'de 40 bine yakýn savunmasýz insanlarý katleden Siyonist barbarlýðýný protesto için dünyada yapýlan gösterilerin, 'Türkiye dýþýndaki Müslüman halklar tarafýndan yapýlmadýðý' iddialarý kasden yaygýnlaþtýrýlýyor gibi.

Bazý haberler bizim toplumumuza sunulmuyor.

Evet, mâlum sebeplerle, Arab memleketlerinde ve Orta Asya cumhuriyetlerinde bu konuda bir sessizlik hâkim ama Endonezya'dan Cezayir'e kadar dev gösteriler de yapýlýyor.

Endonezya baþkenti Jakarta'da, Pakistan'da Karaçi'de ve Ýran þehirlerinde de, her Cuma namazýndan sonra dev protestolar yapýldýðýný ve bunun gizlenmesiyle, 'Müslüman halklarýn kalbindeki Ýslam kardeþliðini zayýflatmak tuzaðýnýn bulunabileceðini' unutmayalým.