Türkiye bu listede ilk sıralarda yer alıyor. Bunca salgın, yangınlar, sel, facialar durmadan gelen dertler varken nasıl diye soru sorabiliriz.
Aslında Türkiye zor ama sonuç verecek yola başvurdu. Her şeye rağmen kendi sorunlarının olması bile cihan devleti adabı ile masum ve mazlum seslere bigane kalmadı. Mesele zaten budur.
Gelecek inşası küçük sindirilmiş toplumların yeniden kendine gelmesi ile mümkün gözüküyor. Hiç kale alınmayan küçük manipüle edilen ülkelerin açlıkla sefaletle boğuşan toplumların kendi topraklarındaki zenginliklere el koyanlara yüksekten seslerin çıkacağı ve ya çıkarılacağı kuşkusuzdur. İşte bu dikkate alınmayan küçük toplumların ittifak sağlayacağı cazibe merkezi güçlerin devletlerin ve medeniyetlerin yeniden sahneye çıkışı da bu masum seslerin devreye girmesi ile mümkün olacaktır.
Çalkantılı süreçten geçiyoruz. Hatta bazen umutsuzluğa kapılıyor bile olabiliriz. .Yıllar önce FuKuyama şimdi içinde bulunduğumuz dönemin geleceğini ,herkesin kendi adasına çekileceğine dair tespitleri doğru gözüküyor olabilir.
Lakin insanlar kendi adalarına sığınmaya başlamasıyla beraber ortak değerlerde birleşme arzuları ile de savrulduklarını da göz ardı edemeyiz.
Dünya seller, yangınlar, salgılar, ayaklanmalarla dolu deliliklerin çemberinde.
Yeniden duvarlar inşa ediliyor. Oysa çok fazla uzağa gitmeden hatırlıyor musunuz Berlin duvarlarının yıkılması yeni tarihin başlangıcı olarak yorumlanıyordu. Şimdi yıkılan duvarların yerine inşa edilen yeni duvarların inşası ile çemberleniyoruz..
Ama insanoğlu kısıtlamalara fıtratı gereği müsait değil. Hayatın doğal akışı sürecine ters düşen tüm bunlar muhakkak ki geri tepecektir. İşte insanoğlu medeniyet kurabileceklere yeni bir şeyler inşa edenlere yeni söz üretenlere muhtaç olduğunu bu süreçte daha fazla anladı.
Büyük gelişmeler büyük felaketler sonrası devreye girmiştir hep tarih boyunca.
Büyük facialar, doğal afetler, büyük savaşlar sonucunda yorgun düşen insan umut veren yeni fikirlere eğilmiştir. Ve en çaresiz dönemde çağ kapatıp çağ açacak eylemlerin süreci başlamıştır. İşte tam da buradan yola çıkarak medeniyet inşa edenlerin, umut olabilenlerin sahneye çıkması kaçınılmaz olmuştur.
Türkiye badireler atlatıyor. Bunca felaketlere rağmen halen güçlü ve dimdik ayakta. Evet tüm olanlardan yorulanların olduğunu görebiliyoruz. Dünyadaki bu çetrefilli gelişmelerin etkisi ile umutsuzluğa kapılanlarımız da az değildir. Lakin insanoğlu umudu seviyor. Umudun getirdiği mutluluğa muhtaçtır.
Yeni dönemin meşakkati hiç kuşkusuz bize mükafatı ile geri dönecektir.
Dünya tarihi en enteresan dönemini yaşıyor. Büyük devletlerin küçültülmesi cihan devletlerinin ulus devletlerine dönüşmesinden istediklerini alamayanlar daha da küçültmeyi öngörmüş olmalı ki terör örgütleri ile daha da küçülmeyi sağlayan parçalama serüvenini tetikledi. Ama geldiğimiz nokta tam tersi şeyleri bize izah ediyor. Tüm bu dayatma suni senaryolardan yoruldu insan. Ve yeni söze umuda muhtaç. Medeniyet inşa edenlerin devreye gireceği de bu sebeptendir.
Adalet, merhamet ve umut.
Devleti devlet yapan cihanda cazip kıldıran değer budur. İnsanın muhtaç olduğu da budur. O sebepten küçük toplumların belirleyici olacağı dönemdeyiz. Sessiz çoğunluğun tercihleri belirleyici olacaktır. İşte yeni medeniyet kurgusu bu tercihlerin üzerinden mümkün gözüküyor. Cihan devleti geleneği olup medeniyet inşa edenlerin dönemi gelmiştir. Türkiye'yi küçültmek, kendi içinde mahalli kaygılarla zaptetme arzusunu tetikleyenlerin telaşı da bundandır.
Simdi ırkçı çağ dışı söylemlerin devreye girmesi yorgun düşmüş insan için umut değil. Dolayısı ile umut dışı tüm gelişmelerin raf ömrü uzun değil.
Biz kendimize ve mahiyetimize iyi bakalım.
Umudun taşıyıcısı olduğumuzu ve bu değerin de insan için yeni değişim kriteri olduğunu unutmayalım. Küçük şeyler içinde boğulmayı değil büyük değişimler için kendimize gelelim. Büyük medeniyet inşa edenlerin küçük hesaplarda işi olmaz olamaz.