Kriz "merkezleri" giderek artıyor. Savaş "söylemleri" fazlasıyla çoğaldı. Avrupa giderek sık sık "ayaklanmalara" sahne olacak gibi duruyor. Ekonomik durum, fiyatların artışı, doğalgaz, enerji üzerinden oluşan "itirazlar"; daha "yüksekten" çıkmaya başladı.
İtalya, Macaristan, Fransa ve Almanya, yüksek seslerin "merkezi" olacak gibi duruyor. Avrupa cazibesi ve 2. Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan ortamın, içi boşaltıyor. Artık Batı yeni söz ve yeni vaatler veremiyor.
Hangi "Batı" burası önemli. Çünkü yekvücut Batı artık hiç kuşkusuz olmayacak. Değerlerden bahsederken, insan hak ve özgürlükleri gibi sözler, güzel ve de haklı duruyordu. Lakin "aile" anlayışı çöktüğünden itibaren, bu söylemlerin de unvanı ve sınırları değişti. Cinsiyet değişimini sıradanlaştıran Batı, aile formatının da formatlandığı "pilot" bölge olarak karşımıza çıktı.
Aile enstitüsü kaybolursa, devlet kurumu çöker...
Zaten bütün mesele de bu değil mi? Avrupa, kurumların çöktüğü bir "denek" merkezi oldu. Normal ailesi olan devlet başkanlarını sayın desem, en iyi halde çoluk çocuksuz bir karı koca göreceksiniz. Bu ise işin en iyi (!) tarafı. En kötüsü ise, çocuk çizgi filmlerine kadar inmiş durumda. Yeni bakış açısı sakallı kızlar, rujlu erkekler ve de başkaları.
Avrupa bu haldeyken, yeni dünyanın nasıl bir dünya olacağını anlamak zor değil. Böyle bir ortamda tabii ki aile yapısını, geleneğini ve dini değerleri destekleyenler; her zaman hedefte olacak. Rusya-Ukrayna arasındaki krize, bir de bu taraftan bakmamız gerekiyor. Bu görünürde ki savaş, esasında Avrupa'ya "format" atılmasına neden oluyor.
Bu durum sadece Avrupa ile sınırlı kalır mı?
Suriye ve Irak üzerinden; İran ve İsrail'den gelen sesleri de bir tarafa not etmeliyiz. Türkiye'nin "diplomasi" kabiliyeti şu anda tek nefeslik. Tahıl koridoru antlaşmasının Erdoğan'ın çabaları ile baş tutması, halen aklı selimin sonuç verebileceğine olan ümit artırıyor.
Tabii bundan hoşnut olmayanlar da var olduğu gibi; bundan sonra da olacaktır. Irak'dan provakatif sinir uçlarını tahrik eden görüntüler, Türkiye içerisindeki Suriyelilere yönelik hamleler; topyekün aynı merkezlerden güç almaktadır.
Etnik kimlikler üzerinden üretilen suni gerekçeler, hangi devletleri çökerttiğini çok iyi biliyoruz.
Şimdi koca coğrafyaya hitap eden Türkiye modeli, kimlere zorluk çıkartabilir; onu da iyi görmek gerekiyor!
Kendi içimizden bile buna "engel" olacak hamleler varsa, dışarıdaki engelleri anlamak hiçte zor değil.
Bu ortamda dünya gerçek ve daha büyük felakete iteklenirken, kazanan yeni söz ve vaatler verebilenler olacaktır.
İnsanoğlunu krizlere sürükleyenler değil, buradan çıkarabilenler güç merkezi olarak, tarih sahnesine çıkmış bulunacak. Türkiye'nin, Rusya-Ukrayna arasındaki "pozisyonunu" koruması ve bu durumun ne kadar önemli bir tutum olduğunu; son İstanbul'da imzalanan "Tahıl koridoru" antlaşması ispat etmektedir.
Ekonomik kriz, gıda ve kıtlık; dünyayı yeni felaketlere ve daha büyük çöküşe sürüklemektedir. Bu nedenle büyük savaşlar söz konusudur. Su savaşından şimdilik bahsedilmiyor ama, felaket savaş "su savaşları" olacak gibi.
Rusya üzerine oynanan savaş oyununu iyi ve doğru yorumlamayıp, Rusya'yı da hedefe koyarsak yanılırız. 20. Yüz yılın başındaki siyasi tarihi; özellikle "Çarlık Rusyasını" ve "Osmanlı devletinin" çöktürülmesi projesini, yeniden hem de şimdiki siyasi tarih ışığında okumamız ve yorumlamamız gerekiyor. Ve tabii bu iki küresel güç arasındaki savaşları da, tekrar tekrar gözden geçirmek şarttır.