Mustafa Sabri Beşer
Mustafa Sabri Beşer
Tüm Yazıları

Savaş istiyorlar. Peki... Biz ne yapacağız?

Fikir çatışmalarının bir namusu, ahlakı, kuralı vardır. Amaç, sözlerle ve fikirlerinle inandığın değerleri, haklı izahlarla, karşı tarafı ikna etmek suretiyle inandırmaktır. Ancak ülkemizde maalesef fikir çatışmaları amacından çıkarak karşısındaki kişiyi veya toplumu yok etmeye, hayat hakkı tanımamaya dönüştü.

"Ülke, tarihsel yönünü yeniden belirleyeceği bir hesaplaşmaya hazırlanıyor. 2023 seçimlerinde ya siyasal gericilikle İslam'ın orta çağına gömüleceğiz ya da dini yeniden özel alana gönderip aydınlanma ve modernite yoluna gireceğiz."

Yukarıdaki ifadeler Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ'a ait. İfadelerdeki kini, hıncı, yok etmeyi, hayat hakkı tanımamayı hissetmemek mümkün değil. Adeta vahşi bir savaş yaşıyor Yanardağ. Soy ismiyle müsemma yakıcılığı ve yıkıcılığı ruhuna ve sözlerine işlemiş. Vicdanını soy isminin yakıcılığı ve yıkıcılığında eritmiş. Yoksa vicdanlı bir insan bu ifadeleri kullanamaz.

"ALİİİİİ!... Çek elini bebelerden Ali... Mevcut kurstakilerin güvenliğini sağla Ali!... Sıktın artık Ali. Kabak tadı verdin Ali."

Bu ifadeler de gazeteci Zafer Arapkirli'ye ait. Onun da soy ismi adeta ifadeleri ile müsemma olmuş. Gazetecilerden edepli olması beklenir değil mi? Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumunun başında oturan hocaya, kişiye yapılan hitap hiçbir nezaket kuralları ile bağdaşmıyor.

Yukarıdaki ve benzeri birçok ifadelerden anlaşılıyor ki artık iş fikir çatışmasından, siyaset seçiminden çıkarılıp bir savaşa dönüştürülmüş. Hedefte de Müslümanlar ve muhafazakâr kesim var. Cumhuriyet sonrasında olduğu gibi yok edilmek, parçalanmak, hayat hakkı tanınmak istenmeyen bir kesim...

Savaş açtıkları kesimi asla anlamak veya dinlemek istemiyorlar. Öyle bir dertleri de yok zaten. Tek dertleri İslam'ı ve Müslümanları yok etmek. Bunu yapmak için de ellerinden geleni ardına koymayarak kirli bir savaş veriyorlar.

Oysa savaş açtıkları İslam, Fransız düşünür Roger Garaudy'nin ifadesiyle "İslam; aşkınlık ve topluluk gibi iki ana boyut içeren, hem ilahi he de insani bir dünya kurma projesini bilimlere, sanatlara, her insana, her cemiyete tevdi eden Allah, dünya ve insan anlayışıdır... İslam, 7. yüzyılda çökmekte olan büyük imparatorlukları parçalanmaktan kurtarmıştı... İslam, birbirinden ayrılmaz bir şekilde hem bir din hem bir ümmet hem bir iman hem bir hayat kanunudur."

Yanardağ, Arapkirli ve benzerleri bu gerçeği anlamaktan çok uzaktalar maalesef. Onlar için tek bir doğru, tek bir yaşam, tek bir hayat tarzı var. Bunun haricindekiler yok edilmeye, parçalanmaya, hayat hakkı tanınmamaya mahkumlar. Kendilerince çözümleri oldukça basit: Yok et, parçala, hayat hakkı tanıma...

Acaba Müslümanlar karşı tarafın açmış olduğu bu amansız savaşın farkındalar mı? Yoksa günü kurtarmanın mı derdindeler?

Bu soruya gönül rahatlığıyla "farkındalar" cevabını veremiyoruz.

Üstat Garaudy'nin "çöken imparatorlukları parçalanmaktan kurtarmıştır" tespitiyle eğer İslam, önce bütün Arap dünyasında sonra Atlantik Okyanusu'ndan Çin Denizine kadar geniş alanlarda, kültür ve inanç değerlerinden uzaklaşmış ve bu sebeple yaşam insicamları bozulmuş toplumların hayat alanlarının her noktasına dokunarak neşvünema bulmuşsa her alana yeniden anlam kazandırmasıyladır.

Günümüz insanının ve dahi Müslümanların zayıflayan fikri donanımı nedeniyle, izlediği yol "anlam"a çıkmak yerine avunmalara çıkmış durumda.

İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung "anlam" için şöyle diyor: "Kaç kez bir hastanın: "Varoluşumun anlamını ve amacını bir bilebilsem, bütün sıkıntılarımdan da kurtulurdum" diye bağırdığını duymuşumdur. Zengin ya da yoksul, evli ya da bekâr, ne durumda olursa olsun, insan için önem kazanan, yaşama bir anlam verilmesidir."

Varoluşun anlamını bilmek! Batılı bir insanın dahi yapabildiği tespitten Müslümanlar olarak uzaklaşmış durumdayız. Oluşan mesafeyi gören modern şeytanlar da yaşamış olduğumuz toplumun geleceğine dair kurgular ya da kendilerince temenniler dile getirmekte!

Karşı tarafın bütün savaş çığlıklarına rağmen biz vurdumduymaz tavırlarla anlamdan uzak duruyoruz.

Bu vurdumduymazlık devam ettiği sürece savaşı kazanmak için karşı tarafın çok fazla beklemesine gerek kalmayacak gibi.