Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 8 Mart günü yaptığı bir konuşmada, yurt dışına çıkan doktorlar üzerinden iktidara muhalefet eden ve tehditkâr bir dil kullanan çevrelere cevaben dediği "giderlerse gitsinler" ifadesi bir haftadır tartışılıyordu.
Muhalefet partileri ve muhalif çevreler epeyce köpürttü bunu. İstedikleri gibi sağa sola çekiştirdiler, gerçekle bağını kopardılar.
Hal bu ki tıp fakültesi sayısının ve öğrenci kontenjanının artırılmasından şehir hastanelerinin yapılmasına ve gerekli teknolojiyle donatılmasına kadar bir dizi doğru politikayla Türk sağlık sektöründe devrim yapan bir siyasetçiye yöneltilemeyecek türden haksız ifadelerdi bunlar.
Nitekim Cumhurbaşkanı dün 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla etrafını cami, ağyarını mani bir konuşma yaptı. Karalama çabalarının beyhudeliğini ortaya koydu; hekimlere ve sağlık çalışanlarına duyulan güveni ve minneti aktardı. "Türkiye'nin hekimlerine hem vefa borcu, hem ihtiyacı olduğunu" söyledi. Onları, çabalarını, fedakarlıklarını gördüklerini ve talepleri karşılamak konusunda çalıştıklarını duyurdu Cumhurbaşkanı. Maaş artışı dahil beklenen beş ayrı konuda müjde verdi.
Hem görüşünü aldıklarımdan, hem kamuoyu takibinden anladığım kadarıyla doktorlar memnun bu açıklamalardan.
**
Cumhurbaşkanının verdiği rakamlara göre sağlık sektöründe 1 milyon 300 bine yaklaşan personel var. Bunun 174 bine yakını hekim.
Bu rakam bana 15 yıl önce dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile yaptığım röportajı hatırlattı. 2007 yılında yaptığımız o röportajda Sağlık Bakanı Türkiye'de 100 bin hekim olduğunu, bu sayıyı iki katına çıkarmak gerektiğini, bunun da ha deyince olmayacağını, en az yirmi yılda belki gerçekleşebileceğini söylemişti.
Aradan 15 yılda alınan mesafe AK Parti'nin tıp eğitimi konusunda hedefini hemen hemen yakaladığını gösteriyor.
Bu takdire şayan bir çaba ve başarıdır.
Üstelik nelerle uğraşarak!
Bakan Akdağ o röportajda bana Türkiye'deki hekim sayısını artırmak istediklerini ama YÖK'le karşı karşı geldiklerini söylemiş verdiklerini mücadeleyi anlatmıştı.
O dönem YÖK'ün başında 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in atadığı, 28 Şubat yasaklarını en katı şekilde uygulamasıyla tanınan Prof. Dr. Erdoğan Teziç vardı ve hükümete muhalefet etmek için yetkisini kötüye kullanarak tıp fakültelerine yeterli kontenjan vermiyordu.
Hem bugüne nereden geldiğimizi anlamak hem de AK Parti hükümetlerinin hekim yetiştirmek için verdiği mücadeleyi hatırlamak için 1 Ekim 2007'de Star gazetesinde yayınlanan röportajın ilgili kısımlarını buraya aynen alıyorum:
Nüfus ve talep artarken hekim sayısının artmaması ciddi sıkıntı. Tespit ve tedbirde neden bu kadar gecikildi?
Önceki dönemlerde 'Türkiye'de doktor sayısı az değil, fazla. Sorun dengesiz dağılımda, o yüzden tıp öğrencisi sayısı azaltılmalı' şeklinde yaygın ve yanlış bir algı vardı. Bunun fark edilmesi ve değiştirilmesi gerekiyordu.
Yanlış tespitin nedeni neydi?
İki nedeni olabilir. İlki bilgi noksanlığı ve yanlış bilginin tekrarı. İkincisi, sayı artarsa hekimlerin kıymetinin ya da kazancının azalacağı düşüncesi. Şu an Türkiye'nin çalışan 100 bin hekimi var. Bunun 200 yüz bine ulaşması lazım. Bu sayıya öyle bir iki senede değil ancak 20 senede belki ulaşılır. Türkiye gelişen, büyüyen bir ülke, 200 bin hekimi istihdam edebilecek güçte. Biz yeni düzenlemelerle hastaneleri vatandaşa açtık, hastaya ayrılan süreyi artırdık ve doktorlarımıza performanslarına göre ödeme yapmaya başladık. 5 sene evvel SSK'lı bir hastaya doktora ulaşıp reçetesini yazdırmak bile yetiyordu. Şimdi yetmiyor, yarın hiç yetmeyecek, yetmemeli de.
Ortalama kaç kişiye bir doktor gerekir, normali nedir?
52 Avrupa ülkesinin ortalaması yüz bin kişiye üç yüz doktor. Bizde yüz bin kişiye 150 doktor düşüyor. Olması gerekenin yarısı yani.
Çözüm için tıp öğrencisi kontenjanı artırılması konusunda YÖK'le nasıl bir koordinasyon eksikliği var, sorun ne?
Biz YÖK'le irtibat kurma gayretinde olduk. Tıp Konseyi'yle, rektör ve dekanlarla toplantılar yaptık. Sağlık Eğitimi Genel Müdürüm, müsteşar yardımcım YÖK başkan yardımcısıyla görüştü. Ben 2006'da YÖK başkanımızla telefonda görüştüm, konuyu konuşmak için kendisini davet ettim. Bunların dışında 2007'de 'böyle bir ihtiyaç var' diye yazı da yazdık.
Cevap mı alamadınız, ne dendi?
Bizi ileriye götürebilecek hiçbir cevap alamadık. 'Olur, konuşuruz' falan dendi, ötelendi. 9. Kalkınma Planımıza, tıp fakültelerine alınacak öğrenci sayısının artırılması ifadesi kondu, TBMM'de de kabul edildi. Bu bütün devlet kurumlarını bağlar, ilgili kuruluşlar buna göre stratejik planını hazırlar. Devlet Planlama Teşkilatı da öğrencisi artan tıp fakültelerine gerekli ödenekleri vereceği hususunda yazı yazar.
YÖK dışında herkes hazır yani, öyle mi?
Biz hazırız. YÖK'ün de bu işe el atması lazım.
Eğitim için yeterli öğretim üyemiz var mı peki?
Fazlasıyla var. Almanya'da 22 öğrenciye bir öğretim üyesi, biz de 3 buçuk öğrenciye bir öğretim üyesi düşüyor. Çünkü öğrenci az. Tıp fakülteleri de en yüksek puanlarla tercih ediliyor ama YÖK'ün belirlediği kontenjan bu kadar.
YÖK'ü engelleyen ne, yanlış bilgilenme mi, başka bir şey mi?
Nedeni hem bilgi eksikliği hem YÖK'ün görev ve ilgi alanının dışında şeylerle uğraşması. Son olarak rektörler komitesi ve YÖK başkanı yeni anayasa çalışmasıyla ilgili açıklama yaptı. Herkesin fikrini açıklama, şurası şöyle, burası böyle olsun deme hakkı var ama ekseriyetle iktidar olmuş bir partinin taslak çalışmasının önüne zaptiye gibi dikilip 'Yapamazsınız, yapmayacaksınız' demeye hakkı yok. Sayın Teziç hükümete karşı muhalefet gibi hareket ediyor, siyasetle meşgul oluyor. Yeterli öğretim üyesi var, öğrenci var, hasta var. İhtiyaç halinde bina vermeye hazırız. Neden bekliyoruz? 10 sene sonra iş işten geçmiş olacak. Zararın neresinden dönsek kardır."
Röportajın kalan kısımlarında Türk Tabipler Birliği muhalefeti, doktor ücretleri, TV sağlık programları gibi konular var. Okumak isteyenler şu linkten okuyabilir.
https://www.medimagazin.com.tr/guncel//tr-bakdag-ile-roportaj-tam-gun-ttbye-bakisi-el-sikmama-olayib-11-666-11346.html