Cumhuriyet'imizin 100. yýlýnda ne yazýk ki zor günler geçirdik.
Yeterince konuþamadýk, yeterince tartýþamadýk.
Milli hakimiyetin tecelli ettiði Büyük Millet Meclisi'mizin 29 Ekim 1923'te aldýðý karar, bugünlere gelmemiz için bir milat oldu.
Mütareke günlerinde ve ardýndan iþgal yýllarýnda yaþananlar dönemin metinlerinde anlatýlýr. Kemal Tahir, Yakup Kadri, Halide Edip, Mithat Cemal, Þevket Süreyya okumayanlara ne anlatsak boþ. Hele Falih Rýfký'nýn Zeytindaðý'ný okumayanlara ne Kudüs'ü ne Halep'i ne de Afrin'i anlatabilirsiniz. Savaþ günlerinin travmasý milli mücadelenin kadrosunu çok yaralamýþtý. Savaþ sonrasý atýlan adýmlarý bu cihette görmek zorundayýz.
Cumhuriyet'in inkýlaplarýný evet herkes benimsemedi. Ancak önemli bir toplum kesimi de benimsedi. Bunun birçok sebebi var. Bu topraklarda herkesin farklý hikayeleri var. Herkesin taþýdýðý miras ayný deðil ve elbette bu bizi zengin kýlýyor.
Kýrým Harbi, 93 Harbi, Balkan Harbi toprak kaybettiðimiz ve þehitler verdiðimiz son dönem savaþlarý. Devlet-i Aliyye'nin üst üste yaþadýðý yenilgiler bir travmaya dönüþtü.
Milli mücadelenin onlarca yerel örgütü oldu. Millet düþmana karþý seferber oldu. Ancak hainleri de vardý. Zararlý cemiyetlere mensup olanlar ve iþbirlikçi azýnlýk unsurlarý, Türklerin bu azmini kýrmak için pek gayret gösterdiler.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu milletin kalbinde müstesna bir yer edindi. Muzaffer komutana sahip çýkan millet onun kusurlarýný örtmeyi de bildi. O günkü koþullar ve bu Osmanlý subayýný yetiþtiren kültürel atmosferi anladýðýnýz zaman inkýlaplarýn kültürel zeminini de anlamak mümkün.
Bugünlerde sinemalarda gösterilen "Zübeyde Haným, Analar ve Oðullar" filmi mümin bir annenin hayatýný anlatýyor. Filmi çekerek Mustafa Kemal Paþa'nýn ailesini gündeme getiren yapýmcýyý ve yönetmen Cenk Yaz'ý tebrik ediyorum. Mustafa Kemal'in henüz çocukken iki aðabeyinin, kýz kardeþinin ve babasýnýn (dönemin salgýn hastalýklarý yüzünden) ölümü onu çok etkiledi. Dönemin birçok aydýný gibi o da bilimi yüceltti ve pozitivizme ilgi gösterdi.
Bugünden hareketle geçmiþe dair konuþmak pek kolay. Ancak 20. yüzyýlýn ilk yarýsýnda bilim adeta bir tanrýydý. Modernitenin bu dönemini kavramak ve dönemin fikir hayatýný keþfetmek zor olmasa gerek.
Osmanlý son dönem aydýnlarýný ve Milli Mücadele metinlerini etraflýca okuduðunuz zaman keskin tutumlarý törpüleyip tarihin aktörlerini acýmasýzca yargýlamayý yahut aþýrý yüceltmeyi bir kenara býrakýrsýnýz. Hamasetle yetiþtirilen, zihinlerini yormayan kuþaklarýn bu keskin tutumlarý çoðunluðun makul, mutedil bakýþýna engel olmuyor þüphesiz.
Türkiye'de, Cumhuriyet ile sorunu olan bir kesim neredeyse kalmadý diyebiliriz. Çünkü Erdoðan dönemi, Atatürk'ün milli iradeyi esas alan ideallerini rasyonel hale getirmiþ ve milli hakimiyetin üzerinde bir güç býrakmamýþtýr.
Atatürk kudretliydi çünkü baþkomutanlýk yapmýþtý ve kurucu iradenin yýldýzýydý. Sonraki dönemlerde vesayet altýnda milli iradeyi yansýtamayan ve uluslararasý konjonktüre direnemeyen siyaset adamlarýmýz oldu. Hafife asla almýyorum, hepsi de vatanseverdi; lâkin kefen giyerek siyasetin tepesinde durmak o kadar kolay deðildi. Erdoðan, küskünleri ve merkezden uzak kalmýþ kitleleri de merkeze çekerek onlara yurttaþlýk bilincini kazandýrdý. Devlet-millet buluþmasýna giden süreç hiç de kolay olmadý.
Özellikle 15 Temmuz 2016 gecesi yaþananlar Türkiye'ye özgü laikliðin önemini bir kez daha gösterdi. Herkes inancýný istediði gibi yaþayacaktý ancak Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýmýzýn kontrolü dýþýnda yeþeren ezoterik ve sapkýn hareketlerin dinimize ne büyük zararý verdiði bir kez daha görüldü.
Atatürk'ü ve Erdoðan'ý otoriter olmakla suçlayanlar koþullarý ve ülkeyi tehdit eden organizasyonlarý yeterince tanýmayanlar yahut hafife alanlar oldu. Bu durumda da olup bitenleri arþivleri ve hatýratlarý okuyarak anlamak zorundayýz.
Milli sanayiyi ve teknolojiyi tesis etmek, yerli giriþimcileri desteklemek (her türlü darbeye raðmen) Cumhuriyet'in iki liderinin ortak yaný. Tam baðýmsýz Türkiye idealinin temsilcisi iki liderin benim için yeri farklý. Aziz milletimizin de bu hakký teslim ettiðini görmekteyim.
Cumhuriyet'in ikinci yüzyýlýna girdik ve 100 yýlý geride býrakan hikayemiz elbette bu topraklardaki Selçuklu ve Osmanlý köklerimizin devamý. Kendimizi arýyoruz. "Biz kimiz?" sorusuna herkesin verdiði cevap farklý tonda. Ancak güçlünün ve zalimin egemen olduðu bu dünya sisteminde Yunus Emre'nin dilini konuþan Türkler, gelecek yüzyýlýn mimarý olma þansýna sahipler.
Mevcut halimizi doðru görmek ve kusurlarýmýzý gidermek zorundayýz. Koþulsuz teslimiyetin ve hamasetin dýþýna çýkan, hürriyeti ve baðýmsýzlýðý karakteri yapan gençlere ihtiyacýmýz var. Artýk geçen asrýn getirdiklerini ve götürdüklerini saðlýklý analiz edip, kapanmasý gereken defterleri kapatýp ortak geleceðimize odaklanma zamaný.
Cumhuriyet'e sahip çýkmanýn yolu bu ülkeye hizmet etmekten geçiyor. Gençlerimize müreffeh bir miras býrakmak, yeryüzündeki mazlumlarýn hamisi olmak, adaleti hakim kýlmak için artýk daha çok çalýþmak zorundayýz.
Yüz Yýlýn Kahramanlarý
Geçtiðimiz 100 yýlda nice þehitler verdik. Kahraman diplomatlarýmýz, askerlerimiz, polislerimiz, hekimlerimiz, öðretmenlerimiz, devlet adamlarýmýz...
Her biri ayrý ayrý çok kýymetli. Þehit Menderes ve arkadaþlarýndan Fethi Sekin'e, Cengiz Topel'den Ömer Halisdemir'e her biri bizim için canlarýný verdiler.
Ancak bana göre geçtiðimiz 100 yýlýn en baþarýlý iki kahramaný Aziz Sancar ve Selçuk Bayraktar. Ýyi eðitimli, yurtsever, gençlere moral ve umut veren bu iki kahramanýmýzý saygýyla selamlýyorum. Milletimizin onlarý topyekûn kucakladýðýný ve bizi bir arada tutan saðlam bir harca sahip olduklarýný görüyorum.