Küçük partiler neden kıymete bindi?

Kıymetsiz olduklarını düşündüğüm için demiyorum bunu. Ama kabul edelim yeni sistem küçük partilere oy oranlarının çok üstünde bir etkinlik alanı sağladı. Peki, iyi mi oldu kötü mü? Buna cevap vermek için bence erken. Her sistemin eksiklerini, tıkanıklıklarını, zaaflarını görebilmek için belli bir zamana ihtiyaç vardır. Cumhurbaşkanlığı sistemiyle henüz bir seçim geçirdik. Bu kısa süre zarfında, FETÖ ve PKK ile mücadelede, Türkiye'nin kalkınmacı politikalarında ve pandemi sürecinde yeni sistemin avantajını yaşadık.

Sistemin avantajı zaten, zayıf hükümetlerin sebep olduğu zaaflardan ve beceriksizliklerden uzak kesintisiz icra imkanı sunması. Eski düzende, AK Parti gibi tek başlına güçlü hükümet kurma şansı yakalayan siyasi partiler istisnaydı. Olanlar da darbe ile terbiye ediyordu. Yani sistemde halkın yüzde 50+1 ile hükümet kurma yetkisi verdiği Cumhurbaşkanı, beş yıl süre ile ülkeyi yönetiyor. Koalisyon ortaklarının arası bozuldu, hükümet düştü, güven oyu alınamadı gibi siyasi istikrar düşmanı olayların olmadığı, olmayacağı beş yıl...

Düşünsenize pandemi sürecinde zayıf bir hükümet ya da koalisyon olsaydı... Bugün bile erken seçim söyleminden siyasi rant elde etmeye çalışanlar ne yapardı?

Şimdi de konuşup duruyorlar ancak halkta bir karşılığı yok.

Çünkü millet, pandeminin yol açtığı ekonomik sıkıntıların etkisinin azalacağını ve memleket normallerine dönüleceğini biliyor.

Yani durumun arızı olduğunun farkında. Sıkıntı yaşasa da geçeceğine dair umudu var. Buradan çıkışın ise ancak yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yönetiminde olabileceğinin bilincinde.

Bunu CHP'liler de çok iyi görüyor. Hatta içten içe Erdoğan'a hayranlık besliyor. Neden bizim de böyle bir liderimiz yok diye tırnaklarını yiyor.

Nitekim "Bir kriz anında ülkenin başında kim olsun istersiniz?" sorusuna verilen cevaplarda Erdoğan her koşulda bir numara.

Başta da dedik ya, yeni sistem küçük partileri değerli hale getirdi. Yüzde 50+1'i yakalayabilmek için seçim öncesi kurulan ittifaklarda her parti kendini vazgeçilmez görmeye başladı. Millet ittifakının "dostlarımızla kazanacağız" formülü buna göre dizayn edildi.

Siyaset kuşkusuz basit bir toplama çıkarma işi değil; sosyoloji, ideoloji, kimlik, ekonomi gibi çoklu bir denklem içinde şekilleniyor. Ancak yeni sistemin ikili bir konsolidasyon getirdiğini ve bunun da matematiği her zamankinden kritik kıldığını kabul etmek gerek.

AK Parti'yi diğer tüm partilerden ayıran bir husus var, tek bir parti olmasına rağmen Türkiye'nin tamamını teşkil eden sosyolojik hususiyetleri kendinde toplayabilmesi. İdeolojik katılığın olmadığı bir yapı AK Parti. Türkiye'nin her bölgesinde, her ilinde birinci parti değilse şayet çok az farkla ikinci parti.

Bu anlamda Türkiye'nin rengine boyanabilme becerisine sahip tek parti.

Tam da bu yüzden karşısındaki ittifak, giderek her ideolojiden partinin yer aldığı bir yapıya dönüştürülmeye çalışılıyor. Söz konusu partiler, sadece matematik olarak değil, ideolojik temsilleriyle de ittifakın içindeler. İyi Parti milliyetçiliği, Saadet Partisi İslam'ı temsil etsin diye ittifaka çağırılıyor. DEVA, liberal muhafazakarları taşısın ittifaka, Gelecek Partisi sayesinde HDP'ye eli varmayan Kürtler için adres olalım...

CHP'den ayrılanların, ulusalcı Kemalistlerin temsilcisi olarak ittifaka çağırılabileceğini de düşünmeliyiz.

Zira ittifakın tek amacı var; Erdoğan'a karşı güçlerini birleştirmek.

Bu yüzden de şu aşamada küçük partilerdeki değişimlerin kırılmalara yol açabilmesi muhtemel.

Çünkü amade kılındıkları ittifak, bu partilerin tekil iradelerini aşıyor.